Friday, August 24, 2012

Kuru Kafa yı Sevimli Kılan Kişi-Ali Güleç İllustrator

Aslen MSÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun olmasına rağmen, illüstrasyon, grafik ve karikatüre olan ilgisi onu bu alanda en çok tatmin eden ve besleyen moda sektörüne yönlendirdi. Uzun süredir t-shirt ürünleri ağırlıklı olmak üzere yurtiçi ve yurtdışı tanınmış giyim markalarına, heyecanlandıran projeler olursa reklam ajanslarına illüstrasyon ve tasarım yapıyor. 

“Moda çok yönlü düşünmemi ve üretmemi gerektirse de ben en çok kolaj illüstrasyonlarından keyif alıyorum. Alakasız gibi duran görsellerle insanları şaşırtan işler yapmayı seviyorum. Çalışmalarım kurukafa ağırlıklı olmasa da, ironisi ve belki de dolaylı mesajları nedeniyle en çok sevilen ve paylaşılan işlerim kurukafa illüstrasyonları. İnsanların içinde kurukafa olan bir çalışmaya bakıp, tedirginlik ya da korku duymadan “güzelmiş” demeleri hoşuma gidiyor.”



Ali is an illustrator and designer based in Istanbul which he is mostly inspired by.
He makes illustrations for worldwide textile brands and many Turkish advertisement agencies.
Take a look at his works: aligulec














kaynak :Ali Güleç

Ürkütücü Tuz Raporu



Ürkütücü rapor!
Dünya Sağlık Örgütü'nün, tuz için yaptığı araştırmalar tehlikeyi gözler önüne serdi
Tüm bu bilgilerin dışında tuz zayıflamayı engelleyen en önemli unsur .Yağın paraçalanıp atılmasını engelliyor ..İçtiğimiz su vücutta tutulduğu için istediğiniz kadar spor yapın ..yağ su ile birlikte vücut içinde hapsoluyor. Tuzu kesitiğiniz taktirde hızlı zayıflama ardından geliyor..



Dünya Sağlık Örgütü'nün artan hastalıkların ikinci nedeni olarak gösterdiği tuz için yapılan araştırmalar tehlikeyi gözler önüne serdi. Tuzun sadece 2 gram azaltılması bile kalp riskini yüzde 25 azaltıyor.

SİGARAYLA YARIŞIYOR



Modern insan sağlıklı yaşamak için sigaradan, içkiden, gazlı içeceklerden hatta kırmızı etten bile vazgeçiyor. Ancak her gün hiç fark etmeden kullandığı bir şey sağlığını tüm bunlardan daha fazla tehdit ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyada gittikçe artan bulaşıcı olmayan hastalıklardan sorumlu tuttuğu tuzu sigaradan sonra en tehlikeli tüketim maddesi olarak görüyor. ABD'nin saygın bilim dergilerinden New Scientist 'tuz tehlikesi'ni sayfalarına taşıdı.

GÜNDE 8 GRAMA ÇIKTI

Tuzdaki sodyum vücuttaki sıvıyı dengeleme görevini üstleniyor olsa da 5 bin yıl öncesine kadar insan hayatında büyük yer tutmuyordu. İnsanların yiyeceklerde bulunan normal tuzu alarak yaşamaya alıştığı bu dönemin sonunda Çinliler tuzun yiyeceklerin saklama ömrünü uzattığını keşfetti. O günlere kadar günde yarım gram tuzla yaşamaya alışkın olan insanlığın tuz tüketimi bir anda arttı. Uyuşturucu benzeri bir bağımlılık yaratan tuz tüketimi bugün günde ortalama 8 grama kadar çıktı. Dil üzerindeki sinirleri hissizleştirerek vücudun hep daha fazlasını istemesine neden olan tuz tüketiminin artışındaki bir diğer önemli etken de hazır yiyecekler oldu. Ancak derginin danıştığı uzmanlar tuz oranını düşürmek bu yiyeceklerle ne kadar zor olsa da denenmesi gerektiğini söylüyor. Tansiyonu yükselttiği için kalp hastalıklarına davetiye çıkaran tuzun günde 2300 mgram tüketilmesini öneren ABD Tarım Bakanlığı'nın yanısıra Amerikan Kalp Derneği bu oranı 1500 mgram olarak belirliyor.

TUZ AZALDI, FELÇ YÜZDE 80 AZALDI

Dergi, oranı yavaş yavaş düşürülmesi gereken tuzla ilgili şok edici bir örnek de veriyor. Buna göre Japonya'da 50 yıl önce tüketilen tuz miktarı günde ortalama 18 gram olarak biliniyordu. Bu nedenle felç geçirenlerin oranı çok yüksekti. Ancak hükümet tuzu kesmek için seferber oldu ve tüketilen tuz oranı 4 gram düştü. Felç kaynaklı ölümlerin oranında yüzde 80 civarında bir düşüş yaşandı. Verilen bir diğer örnek ise tuzun tüketim miktarı 2 gram düşürüldüğünde ve 4 yıl boyunca buna devam edildiğinde, kalp rahatsızlığı geçirme riskinde yüzde 25'lik düşüş görülüyor.
__._,_.___
11.04.2012 vatan gazetesi 


Dünya Kanser Araştırma Vakfı tarafından yapılan bir araştırma, daha az tuz tüketmenin mide kanseri riskini azalttığı sonucuna vardı
Vakıf, yiyecek paketlerinde tuz miktarının daha belirgin olarak işaretlenip gösterilmesi çağrısında bulundu.

Kuruluş, örneğin İngiltere'de günlük tuz tüketimi tavsiyesine bağlı kalınması halinde her yedi mide kanseri vakasından birinin önlenmesinin mümkün olduğunu belirtiyor.

Çok fazla tuz tüketimi yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve inmenin yanı sıra kansere de yol açıyor.
'Günde 6 gram'

Günde en fazla altı gram tuz tüketilmesi öneriliyor. Bu, yaklaşık bir çay kaşığı tuza karşılık geliyor.

Ama Dünya Kanser Araştırmaları Vakfı insanların günde ortalama 8,6 gram tuz tükettiklerine dikkat çekiyor.


İngiltere'de her yıl ortalama altı bin civarında mide kanseri vakası görülüyor.

Vakfa göre günde altı gram tavsiyesine bağlı kalınması halinde bu vakalardan yüzde 14'ünü engellemek mümkün. Bu, yılda 800 vaka demek.

Vakıf yetkilisi Kate Mendoza, "Mide kanserini başarılı şekilde tedavi etmek zor. Çünkü birçok vakada hastalık çok ilerledikten sonra teşhis edilebiliyor. Bu gerçek, hastalığın önlenmesine yönelik bir yaşam tarzının benimsenmesinin önemini vurguluyor" dedi.

Mendoza, tüz tüketimi azaltılırken daha fazla sebze ve meyve yenmesi önerisinde bulundu.
'Trafik ışıkları sistemi'

Uzmanlar, çok tuz tüketmenin sadece sofrada yemeklere tuz eklemekten ibaret olmadığını birçok yiyeceğin zaten tuz içerdiğini vurguluyor.

Vakıf yetkilileri bu nedenle etiketlerde trafik ışıkları benzeri bir uyarı sistemin uygulanmasını istiyor.

Bu sistemde kırmızı aşırı tuz, sarı orta, yeşil de az tuzlu anlamına geliyor. 

STEVE JOBS NASIL VEDA ETTİ


ilk yayin tarihi  28 Temmuz 2009





"bugun dunyanin en iyi universitelerinden birinin diploma toreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. ben universiteden hic mezun olmadim. dogruyu soylemek gerekirse, mezuniyete en yaklastigim an da bu an!






sizlere hayatimla ilgili uc hikaye anlatacagim. hepsi bu. buyutulecek birsey degil. sadece uc hikaye.

ilki noktalari birlestirmekle ilgili.

ilk 6 aydan sonra reed universitesinde derslere girmeyi biraktim, ancak gercek anlamda okulu birakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldim. okulu neden biraktim?

olay ben dogmadan baslamisti. biyolojik annem genc, evlenmemis bir universite mezunuydu ve beni evlatlik vermeye karar vermisti. beni universite mezunu bir ciftin evlatlik almasini cok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karisi tarafindan alinmam icin hersey hazirdi. tek sorun, ben ortaya ciktiktan sonra, beni evlat edinecek ciftin esasinda bir kiz cocugu istediklerini anlamis olmalariydi. bir gece yarisi, bekleme listesinde olan mustakbel aileme bir telefon geldi: "elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?". onlar da "tabii ki" diye yanitladilar. biyolojik annem, annemin universiteyi, babamin ise liseyi bile bitirmemis oldugunu ogrendiginde evlatlik verme islemini tamamlayacak son kagitlari imzalamayi reddetti. ancak birkac ay sonra, ailemin beni universiteye yollayacaklarina dair soz verdikten sonra ikna oldu.

ve 17 sene sonra universiteye basladim ama saf bir sekilde neredeyse stanford kadar pahali bir okul sectim ve emekci ailemin butun birikimleri benim okul parama gidiyordu. alti ay sonra, buna degmeyecegini farkettim. hayatimla ilgili ne yapmam gerektigi konusunda hicbir fikrim yoktu ve universitenin de bunu bulmam icin bana nasil fayda saglayacagini cozememistim. ve orada durmus ailemin hayat boyu biriktirdigi parayi harciyordum.. sonucta okulu birakmaya ve herseyin yoluna girecegine inanmaya karar verdim. o zaman cok korkutucu gelmisti ama geriye donup baktigimda hayatimda verdigim en iyi kararlardan biri oldugunu goruyorum. okulu biraktigim an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi cekmeyen tum dersleri almama gerek kalmamisti. boylece sadece bana ilginc gozuken derslere girebilecektim.

bu aslinda hic de romantik bir durum degildi. yurt odam olmadigindan arkadaslarimin odalarinda yerde yatiyor, kola siselerinin 5 sentlik depozitolariyla yemek aliyor, her pazar aksami guzel bir yemek yemek icin 7 mil uzaktaki hare krishna kilisesine gidiyordum. cok guzeldi. merakim ve sezgilerim sayesinde icine dustugum cogu sey daha sonra benim icin paha bicilmez deneyimlere donustu.

bir ornek vereyim: o zamanlar reed universitesi muhtemelen ulkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. kampusteki her poster, cekmecelerdeki her etiket, cok guzel sekilde elle kaligre edilmisti. okulu birakmis oldugum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadigim icin kaligrafi dersi alip nasil yapildigini ogrenmeye karar verdim. serif ve san serif yazi karakterleri, degisik harf kombinasyonlari arasindaki boslugu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanin ne oldugu hakkinda cok sey ogrendim. cok guzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hicbir sekilde bunu yakalayamazdi ve ben bunu muhtesem buldum. bunlarin hayatimda pratik bir uygulama bulma olasiligi yoktu. ama on sene sonra, ilk macintosh'u tasarlarken, bir anda aklima geliverdi. bunlarin hepsini mac'te kullandik. mac guzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardi.

eger o derse hic girmemis olsaydim, mac hic cok yonlu yazi karakterlerine veya bosluklari dogru orantida kullanan fontlara sahip olmayacakti. windows da mac'ten kopyaladigina gore, hicbir kisisel bilgisayarin bunlara sahip olmayacagi muhtemeldir. okulu birakmamis olsaydim, o kaligrafi dersine girmemis olacaktim, ve kisisel bilgisayarlar su an sahip olduklari o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi. tabii ki universitedeyken noktalari ileriye bakarak birlestirmek imkansizdi. fakat on sene sonra geriye donup baktigimda hersey cok ama cok berrakti.

tekrar soyluyorum, noktalari ileriye bakarak birlestiremezsiniz; onlari sadece geriye baktiginizda birlestirebilirsiniz. noktalarin gelecekte bir sekilde birlesecegine inanmaniz gerekiyor. bir seye guvenmelisiniz - tanriya, cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi bir seye. bu yaklasim beni hicbir zaman yolda birakmadigi gibi hayatimi da butunuyle degistirdi.

ikinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.
hayatimin erken bir doneminde neyi sevdigimi buldugum icin sansliydim. woz (steve wozniak) ve ben apple'i 20 yasindayken ailemin garajinda kurduk. cok yogun calistik, ve 10 sene sonra apple garajdaki iki kisiden, 4000 calisani olan 2 milyar dolarlik bir sirkete donusmustu. en nadide urunumuz macintosh'u piyasaya surdugumuzde ben 30 yasina yeni basmistim.

ardindan kovuldum!



 




kendi kurdugunuz bir sirketten nasil kovulabilirsiniz? soyle: apple buyuk bir sirket haline geldigi icin biz de sirketi benimle birlikte yonetebilicek, yetenekli olduguna inandigim birini ise aldik ve ilk sene isler iyi gitti. fakat daha sonra, gelecege yonelik goruslerimiz farklilik gostermeye basladi ve bir noktada koptu. bu noktada yonetim kurulumuz onun tarafinda yer aldi. sonucta 30 yasinda disarida kalmistim. hem de herkesin gozu onunde. hayatimin odak noktasi olan sey bir anda yokolmustu, bu buyuk bir yikimdi.

birkac ay ne yapacagimi bilemedim. bir onceki girisimci nesli yuz ustu birakmis, rutbe tam bana teslim edilirken onu elimden dusurmus gibi hissetmistim. dave packard ve bob noyce'dan bu basarisizligim icin ozur diledim. fazla goz onunde olan bir basarisizlik sembolu olmustum ve vadiden kacmayi bile dusundum. fakat icimde bir seyler uyanmaya basladi, yaptigim isi hala sevdigimi farkettim. apple'da olanlar bunu en ufak sekilde degistirememisti. dislanmistim ama hala asiktim. ve yeniden baslamaya karar verdim.
o zaman farkina varmamistim ama apple'dan kovulmak basima gelebilecek en iyi sey olmustu. basarili olmanin agirligi yeniden baslamanin hafifligiyle yer degistirmisti, hicbir sey hakkinda eskisi kadar emin degildim. hayatimin en yaratici donemine girmek uzere ozgurlesmistim.

sonraki bes sene next adinda bir sirket kurdum, pixar adinda baska bir sirket, ve esim olacak inanilmaz kadina asik olmustum. pixar'da dunyanin ilk bilgisayar animasyon filmi toy story'yi yarattik ve su an dunyanin en basarili animasyon studyosuyuz. inanilmaz olaylar zincirinden sonra, apple next'i satin aldi, ben apple'a dondum ve apple'in yenilenmesinin kalbinde next'te gelistirdigimiz teknoloji yatiyor. ve laurence ile harika bir aile kurduk.

apple'dan kovulmamis olsaydim bunlarin hicbirinin olmayacagindan son derece eminim. tadi cok kotu bir ilacti, ama sanirim hastanin da buna ihtiyaci vardi.

bazen hayat kafaniza bir tuglayla vurur. sakin inancinizi kaybetmeyin.
devam etmeme sebep olan seyin yaptigim ise olan askim olduguna ikna olmus durumdayim. neyi sevdiginizi bulmaniz gerek. ve bu asklariniz icin gecerli oldugu gibi isiniz icin de gecerlidir. isiniz hayatinizin buyuk bir kismini kaplayacak ve gercek anlamda tatmin olmanin tek yolu harika bir is olduguna inandiginiz seyi yapmanizdir. ve harika bir is yapmanin tek yolu ise yaptiginizi sevmenizden gecer. henuz bulamadiysaniz, aramaya devam edin.

durulmayin. tum gonul meseleleri gibi, onu buldugunuz zaman anlayacaksiniz. ve her buyuk iliski gibi, seneler gectikce daha da guzellesecek. yani bulana kadar devam edin. yilmayin.

ucuncu hikayem olum hakkinda.
on yedi yasindayken, soyle bir sey okumustum:
"her gununu, hayatinin son gunuymus gibi yasarsan, gunun birinde hakli cikarsin."

bu cumle beni cok etkilemisti ve o gunden bu yana, yani 33 yildir, her sabah aynaya bakip, kendi kendime hep sunu sordum: "eger bugun hayatinin son gunu olsaydi, bugun (normalde) yapacagin seyleri yapmak ister miydim?" uzun sure art arda, "hayir," yanitini verdigimde, bir seyleri degistirmem gerektigini anladim.
insanin kisa sure icinde olecegini bilmesi, yasantisina damga vuracak kararlar vermesi acisindan buyuk onem tasir. cunku her sey, tum dis beklentiler, gururlar, kucuk dusme ya da basarisizlik korkulari - tum bunlar olum karsisinda degerlerini yitirir, yalnizca olumdur onemli olan.

kaybedecek bir seyler oldugu (tuzak) dusunceyi yok etmenin en iyi yolu insanin olecegini hatirlamasidir. zaten ciplak ve savunmasizsin. yureginin sesini dinlememen icin hicbir neden yok.







bir yil kadan once bana kanser teshisi kondu. sabah 7:30?da girdigim ultrasonda pankreastaki tumor bariz bir sekilde gorunuyordu. bense pankreasin ne oldugunu bile bilmiyordum. doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansiz oldugunu ve uc ila alti aydan fazla yasamayi beklemememi soylediler. bu, cocuklariniza ilerideki 10 yil icinde soyleyeceklerinizi birkac ay icinde soylemeye calismak demekti. bu, aileniz rahati icin gerekli herseyin kisa zamanda yapilmasi demekti. bu veda etmek demekti.
butun gun o teshisle yasadim. aksama dogru biyopsi yapildi, bogazimdan bir endoskop soktular, mide ve bagirsaklarimdan gecerek bir igneyle pankreasimdaki tumorden birkac hucre aldilar. ben narkozla uyutulmustum, fakat esimin soyledigine gore doktorlar alinan hucreleri mikroskobun altina koyduklarinda sevinc cigliklari attigini soyledi. benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir turdenmis. ameliyat oldum ve simdi iyilestim.
beni olume en cok yaklastiran olay budur ve umarim uzun yillar boyunca bir daha bu denli yaklasmam. bu deneyimi yasamis biri olarak diyebilirim ki olum faydali fakat sadece entelektuel bir kavramdir.

hic kimse olmek istemez. cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek ugruna olumu goze almak istemezler. oysa olum hepimizin ortak sonu. simdiye dek hic kimse olumden kacamamistir. bunun boyle de olmasi gerekir, cunku olum hayatin en guzel icatlarindan birisi. hayatin degisim ajani. yenilere yer acmak icin, eskilerden kurtulmanin tek caresi. su an icin yeni sizsiniz, ama gunun birinde, ustelik pek yakinda siz de eskiyecek ve aradan cikarilacaksiniz. bu kadar acimasiz oldugum icin uzgunum, ama gercek bu.
zamaniniz kisitli, bu yuzden baskalarinin hayatini yasayarak onu harcamayin. baskalarinin dusuncelerinin sonuclariyla yasama dogmasina takilip kalmayin. baska insanlarin fikirlerinin gurultusunun kendi kalbinizin sesini duymanizi engellemesine izin vermeyin. ve en onemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediginizi bilirler. bunun disindaki hersey ikinci planda.

gencligimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayilan, the whole earth catalog adinda inanilmaz bir yayin vardi. menlo park yakinlarinda yasayan steward brand adinda biri tarafindan siirsel bir tarzla kaleme alinmisti. size anlattigim bu olay, 1960′lardan kalma, masa ustu bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayinlardan once, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameralarin yardimiyla yapilmisti. google ortaya cikmadan 35 yil once, dergi formatinda bir google gibiydi: idealistti, anlasilir bilgiler ve harika goruslerle doluydu.

stewart ve ekibi bunun bircok baskisini yayimladilar ve dergi miyadini doldurdugunda son bir baski yaptilar. 1970'lerin ortalariydi, o zamanlar sizin yaslarinizdaydim. son baskinin arka kapaginda, sabahin erken saatlerinde cekilmis bir yol fotografi vardi, hani her maceracinin kendini otostop cekerken bulabilecegi yollardan biri.

fotografin altinda su sozler yer aliyordu: "ac kalin, budala kalin (stay hungry. stay foolish)." aramizdan ayrilirken bize verdikleri veda mesajlari buydu. ac kalin, budala kalin. kendim icin hep bunu diledim. ve simdi, sizin icin de ayni dilekte bulunuyorum:

ac kalin, budala kalin.

hepinize cok tesekkur ederim."



HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK KURALLAR



İŞTE HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK KURALLAR


Başarılı olmayı hemen herkes ister ama gene aynı çoğunluk başarının, çok çalışma ve gerektiğinde birilerine zarar verme pahasına elde edilebileceği düşünülür. Bedeli yüksektir kısacası..

Dr. Deepak Chopra’nın, ''Başarının Kanunu'' adlı kitabı tam da bu noktada karşımıza çıkıyor: Chopra, doğayla uyum içinde yaşadığımızda, ne o kadar çabaya, ne de bu bedellere gerek kalmayacağını söylüyor. İşte Chopra’nın anlattığı, mutluluğa götüren yedi anahtar...


1- Salt mümkünlük kuralı


Deepak Chopra kitabına, ilk tinsel kural olarak salt mümkünlük kuralı ile başlamış. Bu kurala göre, gerçek doğanızı, özünüzü ne kadar çok anlarsanız, salt mümkünlük alanına o kadar çok yaklaşırsınız.



Salt mümkünlük kuralını nasıl uygulayabilirim?

•Chopra’nın özellikle altını çizdiği noktalardan birisi yargılamamak ve yargıda bulunmaktan kaçınma çalışması. Diyor ki, ''Bugün olup biten hiçbir şeyi yargılamayacağım diyerek güne başlayın ve gün boyunca yargıda bulunmaktan kaçının.''


•Her gün, en azından bir çiçeği koklayarak, mümkünse denizin ya da bir akarsuyun sesini dinleyerek, günbatımını izleyerek doğayı, her canlıda bulunan zekâyı gözlemlemek için zaman ayırın.


•Her gün sessiz kalmak ve yalnızca var olmak için zaman ayırın.


2- Verme kuralı


Chopra bu kuralı, ''Evrenin işleyişi, dinamik alışverişle olur: Vermek ve almak evrendeki enerji akışının farklı yönleridir'' diye açıklamış ve devam etmiş: ''Ne kadar çok verirseniz, o kadar çok alırsınız çünkü evrendeki bolluğun yaşamınızdaki dolaşımını korumuş olursunuz. Aslında, yaşamda değerli olan her şey vermekle çoğalır. Vermekle çoğalmayan şey ise ne vermeye, ne de almaya değerdir. Vermenin ve almanın ardındaki en önemli şey niyettir. Niyet, daima veren ve alan için mutluluk yaratmak olmalıdır.''



Verme kuralının uygulanması:

•Nereye gitsem ve kiminle karşılaşsam, ona bir armağan götüreceğim: Bu armağan bir iltifat, bir çiçek ya da bir dua olabilir.


•Bugün yaşamın bana sunduğu bütün armağanları minnet duygusuyla alacağım.


•Birileriyle her karşılaştığımda, sessizce onlara mutluluk, sevinç ve kahkahalarla dolu bir hayat dileyeceğim.


3- Karma ya da neden sonuç kuralı


Her eylem bize aynı türde geri dönen bir enerji üretir: Ne ekersek onu biçeriz. Düşüncelerimiz, sözcüklerimiz ve yaptıklarımız etrafımıza ördüğümüz ağın iplikleridir. Başkalarına mutluluk getiren eylemleri seçtiğimizde, neden sonuç kuralının meyvesi mutluluk ve başarı olur.



Neden-sonuç kuralı nasıl uygulanır?

•Bugün, her an yaptığım seçimleri gözleyeceğim. Bu seçimleri yalnızca gözlemekle, onları bilinçli algılama alanıma getireceğim.


•Ne zaman bir seçim yapsam, kendime iki soru soracağım: ''Yapmakta olduğum bu seçimin sonuçları ne olabilir?'' ve ''Bu seçim bana ve bu seçimden etkilenenlere başarı ve mutluluk getirecek mi?''


•Bana rehberlik etmesi için yüreğime danışacağım ve onun rahatlık ya da rahatsızlık mesajiarına göre yönümü tayin edeceğim. Eğer seçimim rahatsızlık duygusu veriyorsa duracak ve yüreğimin gözüyle eylemlerimin sonuçlarını izleyeceğim.


4- Asgari çaba kuralı


Chopra, asgari çaba kuralını, ''Doğa zekâsının, çaba gerektirmeyen bir kolaylıkla ve sınırsız bir kaygısızlıkla işlediği gerçeği üzerine kurulmuştur: Kuşlar uçmaya çalışmaz, uçar; çiçekler açma çabası göstermez, sadece açarlar. Bu asgari çabanın, direnç göstermemenin ilkesidir. İşte bu nedenle de, uyum ve sevgi ilkesidir'' şeklinde anlatıyor.



Asgari çaba kuralı nasıl uygulanır?

•Bugün kişileri, olayları, durumları oldukları gibi kabul edeceğim.


•Her şeyi olduğu gibi kabullenerek, içinde bulunduğum durumun ve sorun olarak gördüğüm bütün olayların sorumluluğunu üstleneceğim. Sorumluluğun, içinde bulunduğum durum için hiç kimseyi (kendim dahil) suçlamamak olduğunu biliyorum.


5- Niyet ve arzu kuralı


Her niyet ve arzunun yapısında gerçekleşmesini sağlayan mekaniği mevcuttur. Bir niyeti salt mümkünlüğün bereketli zeminine attığımız zaman bu sonsuz düzenleme gücünün lehimize çalışmasını sağlarız.



Niyet ve arzu kuralı nasıl uygulanır?

•Bütün arzularımın bir listesini yapacağım. Nereye gitsem bu listeyi de yanımda götüreceğim. Gece yatmadan önce, sabah uyandığımda bu listeye bakacağım.


•Arzularımın bu listesini salıverip yaradılışa teslim edeceğim. Bunu yaparken işler istediğim gibi gitmediğinde bunun bir nedeni olduğuna ve evrensel planın benim için kendi tasarladıklarımdan çok daha büyük projeleri olduğuna inanacağım.


6- Bağlanma kuralı


Deepak Chopra diyor ki, ''Hiçir şeye bağlanmamak belirsizliğin bilgeliğini barındırır. Belirsizliğin bilgeliğindeyse geçmişteki şartlanmaların hapishanesi olan bilinenden bağımsız olma vardır. Her şeyin mümkün olduğu bu alana, yani bilinmeyene geçmeyi istediğimiz zaman, kendimizi tüm evrenin dansını düzenleyen yaratıcı zekâya teslim etmiş oluruz.''



Nasıl uygulayabilirim?

•Bugün kendime ve çevremdekilere oldukları gibi olma özgürlüğünü tanıyacağım. Sorunlara zorla çözüm bulmaya çalışarak, yeni sorunlar yaratmayacağım.


•Bugün belirsizliği yaşantımın temel bir öğesi olarak kabul edeceğim. Belirsizliği gönülden kabul etmemle birlikte tüm karmaşanın içinde çözümler belirmeye başlayacaktır.


•Tüm imkânlar alanına adım atacağım ve kendimi sonsuz seçeneklere açık tuttuğum zaman ortaya çıkacak mükemmel heyecanı bekleyeceğim.


7- Dharma kuralı ya da yaşamın amacı


Dharma, ''yaşamın amacı'' anlamına gelen Sanskritçe bir sözcük. Dharma kuralı, bir amaca ulaşmak için maddi şekle büründüğümüzü söylüyor, ''herkesin yaşamda bir amacı vardır'' diyor Chopra: ''Başkalarına vereceği benzersiz bir armağan ya da özel bir yetenek. Biz bu benzersiz yeteneği başkalarına hizmetle birleştirdiğimiz zaman, bütün amaçların nihai amacı olan kendi ruhumuzun coşkusunu ve mutluluğunu yaşarız. ''



Dharma kuralının uygulanması:

•''Nasıl hizmet edebilirim?'' ve ''Nasıl yardımcı olabilirim?'' sorularını kendime her gün soracağım.


•Benzersiz yeteneklerimin ve onları ortaya koyarken yapmayı sevdiğim şeylerin tümünün bir listesini yapacağım. Benzersiz yeteneklerimi dışa vurup bunları insanlığın hizmetinde kullandığımda, zamanı unutur ve başkalarının yaşamına olduğu kadar kendi yaşamıma da zenginlik yaratırım

alıntı...
www.canimgrubum.org

ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...