Sunday, August 12, 2012

Twitter Kitap ve Film Önerileri -Ben listemi yaptım ..Sıra Sizde

Bir ,iki ay içinde bir sürü kitap önerisi ,film önerisi geldi bazılarını favorime ekledim ama sonra  bulamadım ..Ahmet Hakan da istisnasız 4 kitap önermiştir ama beni yasakladığı için ..favoriye eklemişte olsam ..kitap isimlerini tespit edemedim ..bulduklarım bunlar yakın zaman da bunların hepsini tek tek tüketeceğim ..
her telden var ..her telden çalıyor..ortak noktaları ...öğrenilmesi gereken insanların kafaları olması ..
Sevmediğiniz,karşı olduğunuz bir şeyi dahi öğrenin ki ...sorulduğun da neden karşı olduğunuzu anlatabilin ..(sevda karababa)

Burhan Dodanlı -HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ


Tavsiye eden takipçim:



Resim yazısı ekle

“Askeri Savcı bu iddianameyi sırf kelle istemek gerekçesiyle hazırlamış,
yanlış tahliller ve gerçek dışı birtakım şeylerle karşımıza gelmiştir.
Biz yaptıklarımızı inkâr etmiyoruz, fakat yapmadıklarımızı da kabul
etmiyoruz. Biz iddia edildiği gibi, Anayasayı ihlal etmiş değiliz. Dost ve
düşman, bunu iyi bilmelidir ki, hiçbir karşılık beklemeden varlığımızı
Türkiye Halklarına ve Türkiye’nin bağımsızlığına adamış kimseleriz.
Kendimizi, bildiğimiz yola armağan etmişizdir.
Bu sebeple ölüm bize vız gelir...
Bağımsız Türkiye, tek özlemimiz olmuştur. Tahsil sırasında olmamıza
rağmen, daima bu özlemi duymuşuzdur.
....
İlk Kurtuluş Savaşı, aydınların yönetiminde yapıldı. Fakat sonraları,
mütegallibe ve eşraf, kendisine pay çıkararak parsayı topladı ve
yabancı sermayenin hamisi ve babası İş Bankası’nı bunlar kurdu. Daha
sonraları ise, 1945 yılında yapılmak istenen toprak reformuna şiddetle
karşı çıkanlar, 1950’de Amerikan desteğiyle iktidara gelince, her şey
bitti ve Türkiye de bağımsızlığını yitirdi..”(– Deniz Gezmiş’in savunmasından)


Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına tanıklık eden gazeteci Burhan Dodanlı, anılarını “Hepiniz Suçlusunuz” isimli kitapta topladı. Kitapta, Gezmiş’in arkadaşlarını görmek istediği, “Kimse karışmasın, iskemleyi ben devireceğim” dediği aktarıldı.Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına tanıklık eden tek gazeteci olan Burhan Dodanlı, o geceye ilişkin anılarını ve izlenimlerini de kitapta topladı. 1978′de “Darağacı” ismiyle yayınlanan, ancak aynı yılın Temmuz ayında toplatılan kitap, bu yılın Mayıs ayında “Hepiniz Suçlusunuz” adıyla yeniden okurla buluştu.
Dodanlı, kitabına ilişkin bilgi verirken, Deniz Gezmiş olayını başından sonuna kadar takip eden bir gazeteci olduğunu ve Anadolu Ajansı’nda 3 kişilik bir ekiple süreci yakından izlediklerini söyledi.
“ALİ PAŞA SÖZ VERDİ”
İdam kararı verildikten sonraki safhaları da izlediğini ve bu sırada Gezmiş hakkında idam kararını veren Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi ile de sık sık diyaloğunun olduğunu aktaran Dodanlı, gazetecilikte güven sağlamanın çok önemli olduğunu ifade etti.
Kendisinin süreçle ilgili tüm gelişmelerden konuyu yakından takip ettiği için haberinin olduğunu ifade eden Dodanlı, şunları söyledi: “Ali Paşa’ya, ‘eğer bu verdiğiniz karar kesinleşir, Yargıtay’dan geçerse, Meclis’ten geçer ve onaylanırsa idam safhasını Ajans muhabirleri olarak izleyebilir miyiz’ dedim. Önce ‘mümkün değil’ karşılığını verdi. Sonra ‘ama sen bütün duruşmaları takip eden bir muhabir olarak o gün idamın infaz edileceği yerin kapısına kadar gelebilirsen, söz seni içeri alacağım’ dedi. ‘Paşam, o nasıl olacak’ dedim, ‘karışmam, eğer gelebilirsen’ karşılığını verdi.
“EŞİNİZE DAHİ SÖYLEMEYİN”Nihayet geldik 5 Mayıs 1972 Cuma gününe… Öğleden sonra 3 arkadaş çıktık biz ajanstan, Askeri Yargıtay’a gittik. Şimdiki Ankara Radyosu’nun yanındaki Türk Hava Kurumu’nun tam arkasındaki binaydı. Tüm hakimlerle tanışıyoruz, odalarına giriyoruz. Her gün “buyurun, çay için’ derken, o gün ‘şimdi çalışıyoruz, meşgulüz’ dediler. Biz de ne olacağını biliyoruz. Bizi dışarı çıkardılar, ama gitmedik, kapının önünde bekledik. Saat 17.15′te bir memur koltuğunun altında defterle çıktı. ‘Nereye gidiyorsunuz’ diye sorunca, savcılığa gittiğimizi söyledik. Askeri Yargıtay’da kararın düzeltilmesi istemi reddedildi, o nedenle de infaz savcılığına gidiyor, o belli. Hemen birimiz oraya gittik, ikimiz Ajans’a geldik. Müdürümüz Adnan Bey vardı, ona bahsettik, bunu eşinize dahi söylemeyin, hele ajanstaki arkadaşlarınıza hiç söylemeyin dedi. Bunun üzerine konuyu sakladık.”
“İKİ DAKİKA ÖYLECE BAKTI”
Arkadaşı Hasan Şahan’ın kalp rahatsızlığı olduğunu ve idam gecesi yaşanacaklara tahammül edemeyeceğini ifade ettiğini anlatan Dodanlı, bir arkadaşının da nöbetçi muhabir olarak kaldığının, kendisinin tek başına yola çıktığını söyledi.
O dönemde gece 24.00′ten itibaren sokağa çıkma yasağının uygulandığını belirten Dodanlı, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Akşam üzeri Anadolu Ajansı’nın arabasıyla yola çıktık. Ancak Samanpazarı’nda bizi çevirdiler. Bana, ‘Nereye gidiyorsunuz’ diye sordular. Onlara, ‘evime gidiyorum, kartım var’ dedim. Cezaevine yakın olduğu için Dörtyol’da oturduğumu söyledim. Sonra, ‘beni Ali Paşa’ya götürün, ona bir mesajım var’ dedim. Oraya vardık. Ambulans tipi arabayla Deniz Gezmiş getirildi. Defalarca konuştuğum, aylarca mahkemelerde takip ettiğim bir çocuk. Göz aşinalığı da var. Zor bir duyguydu. İki dakika öylece baktı. Yaklaşık 5 dakika sonra Ali Elverdi geldi, çabuk çabuk konuşurdu, ‘kim beni arıyor’ diye sordu. Komando erlerinin arasında duruyordum. ‘Sen misin, gel, gel” dedi. İçeriye aldı beni. Sonra, ‘sen deli misin, nasıl yaparsın bunu’ diye sordu ve bu durumdan kimseye bahsetmememi istedi. 28 yıl bahsetmedim, ajansta dahi Ali Elverdi’nin isminden kimseye söz etmedim. Sonra bir televizyon programına çıkacaktım ve kendisini aradım. ‘Paşam, ben televizyona çıkacağım, seni oraya kim soktu derler, çok ısrar ederlerse isminizi vereyim mi’ dedim. ‘Yasal takip süresi bitti, zaman aşımına uğradı, istersen ver’ karşılığını verince rahatladım.”
ÇAY İÇTİİdam gecesi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının boynuna asılan yaftaları da aldığını ifade eden Dodanlı, “Deniz’in odasına girdik, ona yaftadaki özeti okudular. İki bardak çay içti, babasına mektup yazdırdı. İdama gitmekte olan bir insanın kafası ne kadar karışık olur bilemem ama çok edebi bir mektup yazdı” dedi.
“ARKADAŞLARIMI GÖRMEK İSTİYORUM”
Daha sonra Gezmiş’in ellerini çözdüklerini belirten Dodanlı, “Son olarak arkadaşlarımı görmek istiyorum dedi. Ondan sonra önce Deniz’i çıkardılar. İskemleyi ben kendim devireceğim, sakın kimse dokunmasın dedi” sözleriyle izlenimlerini aktardı.
30 YIL SONRA “HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ”
Dodanlı, sonradan o gece ve önceki süreçte yaşananları kitapta topladığını, ancak kitabın 4. baskısında toplatıldığını söyledi.
Dodanlı, 30 yıl aradan sonra kitabı “Hepiniz Suçlusunuz” ismiyle yeniden okurla buluşturduğunu kaydetti.
Kaynak AA



DEVRİMDEN SONRA-FİLM

tavsiye eden ama takipçim olmayan kişi
r


YA TÜRKİYE'DE DEVRİM OLURSA?
"Devrimden Sonra" Türkiye'de gerçekleşebilecek bir devrimin hayata ve sokağa nasıl yansıyabileceğini, devrimin, sıradan insanların, işçilerin, gençlerin, emeklilerin hayatlarında neleri değiştirebileceğini anlatıyor.
Düşlerdeki Türkiye'yi, hep arzulanan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen
hayalleri anlatıyor. Eğitimin, sağlığın, parayla satılmadığı, paranın aşka tuzaklar kuramadığı, insanların işsizlik korkusu ile yaşamadığı, gençlerin üniforma giydirilip emperyalist örgütlerin hizmetine sokulamadığı bir ülkeyi anlatıyor.
Ve hep beraber izlemeye, konuşmaya çağırıyor başka bir Türkiye'yi...
Bir kez daha düşünün ya Türkiye'de devrim olursa? Nasıl bir Türkiye olur?



http://www.devrimdensonra.com/



OYUNCU KADROSU:Ali Çatalbaş, Ali Uyandıran, Altan Gördüm, Aysan Sümercan, Ayşegül Alpak, Aytaç Arman, Bedia Ener, Belit Özükan, Beran Soysal, Cansu Fırıncı, Cengiz Kılçer, Cezmi Baskın, Çiğdem Özkurt Spickermann, Çisem Soylu, Elif Arıcı, Emin Gürsoy, Ender Yiğit, Engin Alpateş, Erdinç Tok, Erhan Alpay, Ferhat Aktaş, Ferhat Karaçak, Fırat Tanış, Hale Tüblek, Halil Ersan, Halil Küreş, Hasan Tanay, Hüseyin Akşen, Hüseyin Taş, Levent Ülgen, Mert Fırat, Metin Coşkun, Murat Vanlı, Musa Ağacık, Mustafa Payat, Müge Saut, Nevzat Süs, Orhan Aydın, Pınar Sağ, Renan Bilek, Selçuk Uluergüven, Serdar Orçin, Serkan Durak, Serpil Özcan, Sevtap Özaltun, Suha Çalkıvik, Suna Selen, Şerif Sezer, Taner Cindoruk, Timur Acar, Timur Ölkebaş, Tuğçe Tanış, Umut Topaloğlu (Çocuk Oyuncu), Vecihi Ofluoğlu, Vuslat Saraçoğlu

FİLMİN MÜZİKLERİ: Cahit Berkay, Akın Eldes, Emin İgüs, Ayşe Tütüncü, Sesler ve Düşler, Volkan Akkoç, NHKM Müzisyenler Atölyesi koro ve orkestrası



DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VURUN 
Tavsiye eden takipçim:



İ lhan Selç uk
C U M H U Rİ Y E T Kİ T A P LA RI


Eflatun demiş ki:
"Ancak krallar filozof ya da filozoflar kral olursa devletler mutlu olabilir."
Günümüz koşullarında pek akıllıca sayılmasa da insanı düşünmeye
yönelten bir yanı vardır bu sözün; çünkü devlet yönetiminde
düşüncenin, fikrin, mantığın ağır basmasını istiyor Eflatun.
Oysa tarih boyunca devlet yönetimlerinde mantığın pek az payı

olmuştur.
Descartes’in ünlü özdeyişini anımsayın:
"Düşünüyorum, öyleyse varım."
Bu özdeyiş çoğu yerde şöyle anlaşılmıştır:
"Düşünüyorum, öyleyse vurun."
Çağımızda fikir özgürlüğüne karşı çıkanlar da böyle davranmıyorlar mı?




Prof.Sadun Aren -PUSLU CAMIN ARKASINDAN

Tavsiye eden takipçim  i

http://www.behiceboran.org/images/Sadun%20Aren[1].p

Sadun Aren'in anılarını bir gecede okudum. Ömür boyu peşini bırakmayacak polis takibatının bir baba mirası
olduğunu öğrendim ilkin. Annesinin Mevlevi tarikatına mensup olduğunu da... Çekoslavakya'nın işgalini hâlâ
"Bir ülkenin karşı kampa kaymasını önlemek için gerekli bir adım" olarak savunuyor Aren... Aybar'ın "güler
yüzlü" sosyalizm arayışlarını eleştiriyor. "Sovyetler çöktü, ama sosyalizm özlemi sönmedi" diyor. 84'lük bir
devrimcinin renkli anıları...
Can Dündar, 11.6.2006, Milliyet Pazar
Türk solunun efsane ismiydi... Hem yazıp çizdikleri, hem pratik siyasetin içindeki tavrıyla, o, Sadun Aren'di.
Sibel Nart, 20.6.2006, Bizim Gazete
Sadun Hoca'yı nasıl bilirdin derseniz cevabım şu olurdu: "Sakin, dolduruşa gelmeyen, kişiliğini ezdirmeyen,
fikri özgürlüğünden taviz vermeyen bir insan." Çok yanılmamışım.
Ertuğrul Özkök, 28.6.2006, Hürriyet
Prof. Sadun Aren'in İmge Kitabevi Yayınları tarafından basılan Puslu Camın A rkasından adlı anıları, son
derece yalın bir Türkçe ile yazılmış, ama o yalın anlatım içinde o denli zor konular ele alınmış, izlenimler o
denli etkili bir biçimde ifade edilmiş ki, insan okuduğu satırların ardındaki anlamlardan çarpılmışa dönüyor...
İşte Sadun Aren'in anıları, Türkiye'nin bir dönemine ışık tutmakla birlikte asıl bu sorulara yanıt veriyor... Bu
kitabı mutlaka okuyun.
Prof. Dr. Emre Kongar, 6.7.2006, Cumhuriyet
Sadun Hoca, 'sosyalizm'e dün olduğu gibi bugün de inanıyor. Ama 'eski sosyalizm'e değil. Bu noktayı da
anılarının sonunda olanca açıklığıyla belirtiyor.
Hasan Cemal, 30.7.2006, Milliyet
...Puslu Camın A rkasından (İmge Kitabevi) ışık saçıyor... Kitabı sıradışı kılan, "Sosyalizmin Yeni Yolu" başlıklı
son bölüm... Umarım kitap solda ciddi tartışmalar yaratır. Gazete sütunlarının ötesinde, öncelikli sol
aydınların düşünce dünyasında irdelenir. Çünkü kitapta sosyalist bir dünya inancıyla, çizgisinden
sapmaksızın, tüm eziyetlere direnmiş gerçek bir sosyalistin ufuk açıcı saptamaları, sürdürmekten
vazgeçmediği arayışları var. Haber arasına sıkıştırılmış "Sadun Aren özelleştirmeye karşı olmadığını itiraf
etti" biçimsizliğindeki sansasyon arayışları, kitaba ve Sadun Hoca'nın engin birikimine saygısızlık. Böyle
magazin kılıklı laflar belleklere yapışıp kalacağından, kitabı okumayacakların da aydınlatılması gerekiyor
sanırım.
...Sadun Hoca özelleştirmeyi Marksist çerçevede yorumluyor... Karşı çıkılması gerekenin yaratılan işsizlik,
dost-ahbap kayırmaları, usulsüz ihaleler olduğunu vurguluyor. Hocanın globalleşme yorumu da özenle
tartışılmalı. Geleceğin sosyalist dünyasının kuruluşuna ilişkin yöntem arayışları da... Çünkü hoca arayışların
sosyalizmi yeniden aydınlatacağını "Puslu Camın Arkasından" da net görebiliyor!...
Prof. Dr. Onur Kumbaracıbaşı, 4.8.2006, Vatan
İmge Kitabevi'nden çıkan -çiçeği burnunda- Puslu Camın A rkasındanadlı kitap, onurlu bir yaşamın dökümünü
veriyor. Bu öykü bilgi, deneyim ve mesajla yoğrulmuş. Onlara kulak kabartacaklar ise, genç kuşak olacak,
olmalı...
Server Tanilli, 11.8.2006, Cumhuriyet



PSİKOLOG SUFİ MUHYİDDİN ŞÜKUR


su üstüne yazı yazmak-gölgeler koridoru
Su Üstüne Yazı Yazmak” kitabının yazarı ve ünlü Amerikalı mutasavvıf Dr. Muhyiddin Şekur ile görüştüm.
“Kim olursanız olun, dininiz ne olursa olsun, gerçekten samimi bir ilginiz varsa ‘Hayat nedir?’ sorusunun cevabını bulursunuz” diyen Şekür şöyle konuştu: “Benim Müslüman olma sürecimin anlamı da budur. Kalbimin derinliklerinde her zaman kendimi bir Müslüman olarak gördüm. İlk defa namaz kılarken nasıl kılacağımı bilmiyordum. Yaratıcı ile karşı karşı karşıyaydım. Alnımın secdeye koyduğum zaman bu koca âlemde yalnız başıma olduğumu anladım. Koca âlemin içine girdim bir anda. Zemin yoktu altımda. Uçtum. Kendimizin ne olduğuna dair bir umudumuz varsa, hepimiz başarabiliriz. Bir çiçek alın, bir çocuğun elini tutun, bir yetimin başını okşayın. Bir şeyler yapın ama mutlaka. Kalbini keşfet ki kendini keşfedesin. Kelebekler ışığa doğru uçarlar, çiçekler ışığa doğru büyürler. Birileri o ışığı engellemeye çalışır fakat çiçek her halükarda ışığa doğru yönelmeye devam eder. Yol arar, imkân arar. Kaçırdığımız nokta şu; Aramaya devam etmeliyiz.”




Dr. Muhyiddin Şekur, hakikaten kendini “adamış” bir Amerikalı bilim adamı. İnsan Kitap’tan çıkan “Su Üstüne Yazı Yazmak” adlı kitabın müellifi olan Şekür, ABD Kent Eyalet Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık bilim dalında doktora yapmış.
Doğu’ya, Hicaz’a ve gönül dünyasına derin seferler yapan Üstad, Amerika’da yaşıyor ve kısa bir süreliğine de olsa İstanbul’a geldi. Net ifadesiyle; İstanbul’dan bir Muhyiddin geçti…









PERTEV NAİLİ BORATAV  - NASREDDİN HOCA


Pertev Naili Boratav, (asıl adı Mustafa Pertev, d. 2 Eylül 1907, Darıdere [bugün ZlatogradBulgaristan] - ö. 16 Mart 1998, ParisFransa), Türkhalkbilimcisihalk edebiyatı ve folklor araştırmacısı.

Darıdere'de 1907'de doğdu. 1927'de İstanbul Erkek Lisesi'ni, 1930'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.1931-1932'de Fuad Köprülü'nün asistanlığını yaptı.
1941'de Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği teziyle doçent oldu, 1948'de profesörlüğe yükseldi. 1948'de başkanı olduğu Halk Edebiyatı Kürsüsü CHPiktidarınca komünizmi yaydığı gerekçesiyle kapatıldıktan sonra yurtdışına gitti.
ABDAlmanya ve Fransa'da çalıştı. 1940'lı yıllarda Behice Boran'ın Yurt ve Dünya dergisini yönetti. Stanford Üniversitesi Türkiye bölümünü kurdu. Paris'te ölümüne kadar CNRS (Centre National de la Recherche Scientifique)'de çalıştı. 1998'de Paris'te öldü.
Türk halk edebiyatı araştırmaları öncüsü Pertev Naili Boratav 2000 masal, 40 halk hikâyesi, çocuk oyunları, türküler, tiyatrolar, şarkılar, fıkralar, şiirlerden meydana gelen zengin bir arşiv kurdu. CNRS, Sedat Simavi, TC Kültür Bakanlığı ödülleri almıştır.
- Gerçek Nasreddin Hoca ile tanışmaya hazır mısınız? ‘Nasreddin Hoca’ kitabı, yayın dünyasında skandal etkisi yaratan olayın üzerinden 11 yıl geçtikten sonra, bu kez Kırmızı Yayınları tarafından yeniden basıldı. Yapı Kredi Yayınları’nın o dönemdeki yönetmeni Enis Batur, kitabın ‘müstehcenliğinden çok dinle ilgili bölümleri nedeniyle tepki alacağı’ düşünülerek toplatıldığını söylüyor. Kitaptaki hikayeleri okudukça, şimdiye kadar bize öğretilenden farklı bir Nasreddin Hoca ile karşılaşıyoruz. Kırmızı Yayınları’nın sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Fahri Özdemir, bu nedenle okurları ‘yeni’ bir Nasreddin Hoca’dan çok, ‘gerçek’ Nasreddin Hoca ile tanışmaya hazır olmaları konusunda uyarıyor. Özdemir’e göre, Hoca bugüne kadar hep din konusunda ılımlı bir insan olarak gösterilmişti.
Pertev Naili Boratav, Türk kültürünün kaynakları arasında en başta halk edebiyatının geldiğine inanıyordu. Anadolu halk kültürü araştırmalarına, aşık geleneğine yöneldi.

MUSTAFA KUTLU -ANADOLU YAKASI

Tavsiye eden eski takipçim ve engelleyen kişi:)
hararetle tavsiye ederken zerre kadar kuşku duymadığım bir kitap... okuyun, okutun.











Mustafa Kutlu yeni kitabında Anadolu Yakası'nın hikayesini yazdı. Kutlu, girişimci bir Anadolu insanının şahsında taşra, merkez, toplumsal yapı ve kültürel kodlar üzerine eğiliyor.Kutlu "Anadolu Yakası"nda, "Öyküde Merkez-Taşra Görünümleri" başlıklı yazısından alıntılar yaparak, taşrayla ilgili görüşler ileri süren kimi yazarlara cevaplar veriyor. "Modern Öykü Kuramı"ndaki kendi alıntısını da yorumluyor. Tabi bütün bunları öykünün kahramanı yapıyor. Önce isim verilmeden kitapta yer alan Tanıl Bora'nın şu pragrafı aynen alınıyor: "Dar ufuklar, kahredici bir yeknesaklık, boğucu bir taassup, iletişim evreninin kısalığı, cemaatlere sıkışmış kısır bir kamu âlemi, yabancı olan her şeyi tuhaf bir bitkiymiş gibi algılayan yabani bir hâl, vasatlığın hizaya sokucu egemenliği." Ve kahraman bu yaklaşıma cevap veriyor: "Arkadaş taşraya düşman gözüyle bakıyor." Arkasından yine kitapta tartışılan Nurdan Gürbilek'in "taşra sıkıntısı" yorumlanıyor. Kahraman bu tanıma kızıyor: "Taşra Sıkıntısı" diyorlar. Yahu boş gezenin boş kalfası her yerde sıkılır." Oysa "Taşranın ahengi bir yer altı nehri gibidir. Üstündekileri besler, büyütür ama gücünün sırrını açığa vurmaz. O sebeple zâhire değil bâtına bakmak lâzımdır." Tabi tartışma bu kadarla sınırlı değil. İyisi mi 'Anadolu Yakası'nın hikayesini Kutlu'dan okuyun. 






 DON MİGUEL  RUİZ        4 ANLAŞMA 


http://www.miguelruiz.com/

Şu anda gördüğünüz ve işittiğiniz her şey rüyadır. Şu anda rüya görüyorsunuz. Beyniniz uyanıkken rüya görüyorsunuz. (Sayfa 25)
Kendinizle başka insanlarla, Tanrıyla, toplumla, anne babanızla, eşinizle, çocuklarınızla, yaşam rüyanızla binlerce anlaşma yaptınız. Ama bunların içindeki en önemli anlaşmalar, kendinizle yaptığınız anlaşmalardır. Bu anlaşmalarla kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi, neye inandığınızı ve nasıl davrandığınızı belirlediniz. Sonuca kişiliğiniz diyorsunuz. (Sayfa 36)
Eğer yaşamımızı yöneten anlaşmalarımızın farkında olursak ve yaşam rüyamızdan hoşnut değilsek, anlaşmaları değiştirmemiz gerekir.
Enerjimizi çalan korku temelli anlaşmaları değiştirmeye hazır olduğumuz noktada bize yardımcı olacak dört anlaşma vardır. (Sayfa 37)
Dört anlaşmayı yapabilmek için çok güçlü bir iradeye sahip olmak gerekiyor. Ama bu anlaşmalar doğrultusunda yaşamaya başlayabilirseniz, hayatınızdaki dönüşüm şaşkınlık verici boyutlarda olacaktır. (Sayfa 37)
* * *

Birinci Anlaşma: Sözünüzü özenle seçin

Kendinizle "sözlerinizi özenle seçeceğiniz" konusunda bir anlaşma yaparsanız, sadece bu niyette olmanız bile içinizde birikmiş olan duygusal zehirden arınmanız için yeterli olacaktır. Gerçek sizin ağzınızdan dile geldiğinde sizi arındırır ve özgürleştirir.
Fakat bu anlaşmayı yapmak çok zordur. Çünkü biz tam zıddı bir şekilde davranmayı öğrendik. Başkalarıyla iletişimde yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdik. Daha da önemlisi kendimizle olan iletişimde de yalan söylüyoruz. (Sayfa 45)
Kara büyünün en kötü şekli dedikodudur. Çünkü saf zehirdir.
Dedikodu yapmayı da anlaşmayla öğrendik. Çocukluk yıllarında yetişkinlerin sürekli dedikodu yaptığına şahit olduk. Duygusal zehir, fikirlerle birlikte aktarılır ve biz bunun iletişimin normal yolu olduğuna inanarak büyüdük. Dedikoduyu iletişimin ana ekseni olarak kullandık, hatta birbirimize yakınlık hissetmenin aracı hâline getirdik. (Sayfa 48)
DON MİGUEL RUİZ

İkinci anlaşma: Kişisel algılamayın 

Hiçbir şeyi kişisel algılamamayı alışkanlık hâline getirdiğinizde, birçok ızdıraptan kaçınmanız da mümkün olur. Kızgınlık, kıskançlık, fesat gibi duygularınız yok olur, üzüntüleriniz bile kaybolur. (Sayfa 64)
Bu anlaşmaya uyduğunuzda, yüreğinizi tümüyle açarak dünyayı dolaşsanız bile kimse size zarar veremez. O zaman alay edilme ve reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye "seni seviyorum" diyebilirsiniz. Daima yüreğinizin götürdüğü yere doğru gitmeyi seçebilirsiniz. O zaman cehennemin ortasında bile iç huzuru ve mutluluğu hissedebilirsiniz. (Sayfa 65)
Üçüncü anlaşma: Varsayımda bulunmayın


Yaşamımızdaki üzüntülerin ve dramların kaynağında kişisel algılamak ve varsayımda bulunmak vardır. Bu sözün gerçekliği üzerinde bir an düşünün. (Sayfa 69)
İnsan zihninin çalışması ilginçtir. Kendimizi güvende hissedebilmek için her şeye bir anlam vermeye, açıklamaya, anlamaya ve anladığımız şey konusunda haklı çıkmaya ihtiyaç duyarız.

Dördüncü anlaşma: Elinizden gelenin en iyisini yapın

"Aksiyon, hareketlilik" dolu dolu yaşamaktır. Aksiyonsuzluk yaşamı yadsımanın bir yoludur. Hareketsizlik yıllar boyu her gün televizyonun karşısında oturmaktır. Çünkü canlı olmaktan ve kim olduğunuzu ifade etmek için risk almaktan korkarsınız. (Sayfa 83)
Sözlerinizde özenli olduğunuzda, hiç bir şeyi kişisel algılamadığınızda, varsayımda bulunmadığınızda ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınızda harika bir yaşamınız olacaktır. Yaşamınızın kontrolü yüzde yüz sizin elinizde, sizin yönetiminizde olacaktır.

AZİZ NESİN ''DUR BAKALIM NE OLACAK''
Tavsiye eden takipçi:





http://www.nesinvakfi.org/
DUR BAKALIM NE OLACAK 
Boğaziçi"nin Karadeniz Boğazına yakın Anadolu yakasında, deniz kıyısı üstünde bir çayevi... O çay evinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da emeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar vb konular üstüne oluyor.
 O sabah da yine her zamanki gibi önce ev dertlerinden başlayıp ülkenin sorunlarından konuşmaya geçtiler. Hükümet enflasyonu yüzde otuzda tutacağına söz vermişti, oysa yüzde sekseni buldu. Yüzde seksen, ha? Peki ne olacak? Almanya ya, Fransa"ya, İsveç"e işçi gönderdik, yine yetmedi; ta Arabistan"lara, Avustralya"lara işçi gönderdik, yine yetmedi. Şimdi de Sovyetler Birliğine işçi gönderilecekmiş. Gitmeye istekli işçiler öyle yığılmışlar ki, sıra kapmak için birbirlerini ezmişler. Allah Allah!... Yahu, komünist Rusya ya bile işçi gönderecekler ha? Paranın komünisti, faşisti, dini imanı olur mu arkadaş, para paradır, gelsin de nereden gelirse gelsin. Ben komünistin parasını alıp cami yaptırdıktan, kuran kursu açtıktan sonra bir günahı yok ki... Üstelik sevabı bile var.
 Peki bunun sonu nereye varacak birader? Allah sonumuzu hayır eylesin!
Efendim, memleketin bütün gelirleri, aldığımız dış borçların yıllık faizini ödemeye bile yetmiyormuş. Deme yahu... Amerika"dan aldığımız borçlarla, salt eski borçların faizini bile zor ödüyormuşuz. Allah Allah... Bu gidişin sonu nereye varır dostum?
Ayemef diye uluslararası bir kuruluş var ya hani... Evet, işte o uluslar arası para fonu mu ne... Uluslararası demek, ne demek?
Amerika demek... İşte bizim kendi memleketimizde nereye ne yapacağımıza, neyi nasıl yapacağımıza, neyin nasıl yapılacağına, fabrikamıza, yolumuza, her şeyimize, her şeyimize o karar verirmiş... Yok yahu... Bak bunu bilmiyordum... Peki, böyle giderse ne olur...
Her gün, her akşam hep bu konular konuşulur... Her konuşmada aynı sözlerle şaşarlar! Yok yahu!... Allah Allah!...
 Çayevindeki emekliler birbirlerine hep yanıtsız kalacak aynı soruyu sorarlar:
 -Peki, ne olacak böyle? Bekleyelim görelim. Bakalım, ne olacak?
 -Bunun sonu nereye varır böyle? Hep merak ediyoruz. Dur bakalım, ne olacak?
O sabah yine hiç bıkıp usanmadan aynı konular konuşuldu ve çayevindeki herkes birbirine "Dur bakalım, ne olacak?" dedi.
Gün görmüş, dönem geçirmiş, eski Tophane Askeri Sanayi Mektebi"nden yetmişe, yetmişini çok aşkın bir eski işçi emeklisi,
-Dur bakalım, ne olacak deyip duruyorsunuz da, bana bir akrabamızın başına gelenleri anımsattınız.. dedi.
Başlar ona yöneldi. Akrabasının başına geleni merakla sordular. Bu ilgiyi bekleyen işçi emeklisi de olayı şöyle anlattı.
Hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti Boğaziçi"nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini, petrol zengini Araplara satıyordu ya... İşte o sıra bir Arap zengini çıktı ortaya, Şeyh mi Prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bir şey. Adı Ebul-Fatık El-Mışki. Boğaziçi"nin seyrine doyum olmaz tepelerden birini satın almış. Oraya artık köşk mü, konak mı, saray mı, işte öyle bir şey yaptıracak. Derken bu Ebul Fatık, bir Türk kızıyla evlenme sevdasına düşmüş. Hangi Türk kızı olduğu belli değil, yeter ki Türk kızı olsun... Elbet Arap ölçülerinde güzel de olacak.


Futbol Asla Sadece Futbol Değildir-SIMON KUPER

Tavsiye eden takipçi:



Orjinal isim: Football Against the Enemy

Simon Kuper, adını tek kitapla efsaneleştirmiş olan bir yazar. Futbol Asla Sadece Futbol Değildir, çıktığı günden beri herkesin dilinde. Elbette durum Türkiye'de epeyce farklı. Sevgili Attila Gökçe'nin muhteşem bir isabetle belirttiği gibi, futbol



dünyasında herkes bu kitaptan haberdarmış gibi konuşuyor ama satışı olsa olsa 3-5 bin aralığındadır. Şaşılacak bir şey yok: Bu memlekette gerçekten bilmek değil, biliyormuş gibi görünmek önemlidir. Hatta gerçekten bilenler ‘ukala' diye tepki görürler, biliyormuş gibi görünenler ise ‘yaman adam'lardır... 


FUTBOLUN ŞİFRELERİ, SİMON KUPER, STEFAN SZYMANSKİ, ÇEV.: ELİF NİHAN AKBAŞ, İTHAKİ YAYINLARI, 408 SAYFA, 19 TL
Kuper'in spor ekonomisti Stefan Szymanski ile birlikte yazdığı Futbolun Şifreleri, biliyormuş gibi görünmeyi önemseyenlerin ülkesinde ilgi görecek değil, can sıkacak bir kitap. Çünkü içinde bir yığın 'sahici' bilgi, belge, araştırma, soruşturma ve değerlendirme var. Bunları doğru dürüst anlayabilmek için dahi belli bir çaba ve birikim gerekiyor.
    Daha kapaktaki sorular bile kitapla ilgili epeyce kışkırtıcı bir tanıtım anlamını taşıyor: "Almanya ve Brezilya hep kazanırken, İngiltere neden hep kaybeder? Gelecekte neden Türkiye, Avustralya, Japonya, ABD ve hatta Irak futbolun kralı olabilirler?" Kitap bunun gibi bir yığın soruya yanıt arıyor. Dünya futboluyla ilgili olarak bildiğimizi sandığımız bazı konuların başka bir bakışla yeniden ele alınmasını sağlıyor.


1970’de Uganda’da doğdum. Henüz bir yaşıma girmemişken Londra’ya taşındık. Daha sonraları Hollanda’da ve birçok başka ülkede yaşadım. İlk futbolumu Hollanda’da oynadım. Oraya, yedi yaşına girmeden hemen önce, 1976’da taşındık. O dönemlerde Hollanda futbolu zirvedeydi ve yaşadığım sokakta, her akşam mahallenin çocukları futbol maçı yapardı. Kardeşim ve ben futbola böyle başladık. Sanırım ben hep yazmak istiyordum ve 16 yaşındayken World Soccer dergisi için Hollanda futbolu hakkında yazmaya başladım.

DEVAMI İÇİN ....
http://sihirlikrampon.blogspot.com/2009/12/simon-kuper-roportaj-tam-metin.html



Emanetine sahip çık

Aktivist sanatçı Sevda Karababa hayvan haklarına ve projeye yönelik düşüncelerini bu şekilde açıklıyor:
"ben yaratılmış yaşamlara sonsuz saygı duyuyorum, onlar için var gücümle uğraşırım. dünyanın bize ait olduğu fikrinden kurtulmak zorundayız. Böyle bir büyüklenme içinde yaşamaya devam edemeyiz. Bizler de onlar da bu dünyanın eşit haklara sahip sakinleriyiz. Doğayı ev yapmayı öğrendiğimiz anda kapı dışarı ettik, yetinmedik ev çevresini de doğadan soyutladık, yetmedi yaşadığımız şehir, yetmedi ülkemizi... biz doğayı kovalamaktan vazgeçemedik. Halbuki Endüstri devrimini başlatan İngiltere, bu devrimi ''Doğayı yok edemeyiz, demir lazım ama, ağaçlarımız da lazım'' diyerek farkında olmadan doğayı korumak zorunda olduklarını anlayıp başlatmışlardır ... Gittiğinizde el kadar ülkenin nasıl yeşil olduğunu görüyorsunuz. 

doğayı, doğalımızı ne kadar uzaklaştırırsak o kadar zarara uğrarız. yine eskisi gibi barış içinde bizimle aynı haklara sahip olan diğer canlılarla yaşamayı öğrenmeliyiz." Projenin ismine ilham olan, ismi belirleyen düşünceleri ise böyle devam etmektedir. 
"Annemden, ailemden hayvanlardan, bizimle yaratılmış olanlardan sorumlu olduğumuzu öğrendim. Onlar bizlere emanet ve yine hesap günü geldiğinde onlar da dirilip haklarını isteyecekler. Kendilerine zarar veren veya sevenlerle karşı karşıya gelecekler. Haklarını helal etmediklerinde. O günahın affı yok. Sonra yine toprak olacaklar, ben bu şekilde yetiştim." 


EMANETİNE SAHİP ÇIK
sevda karababa ve petcandost ...beraber çalışıyor .mama bağışı



"Hayvan hakları savunucusu, aktivist sanatçı Sevda Karababa ve sosyal sorumluluk olarak hayvan haklarını benimsemiş bulunan www.petcandost.com olarak toplumda hayvan haklarına yönelik bilinç uyandırmak, candostlarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek, hayvan barınakları ve tavşan adalarında yaşama tutunmaya çalışan canlara mama bağışını sağlamak amacıyla Emanetine Sahip Çık projesinde ortaklaşa çalışmaktayız. Bu proje bireysel ve bağımsız bir proje olup, STK'lar (dernek, vakıf, federasyon), siyasi partiler, kurum ve kuruluşlarla bağlantısı bulunmamaktadır. "  
Bizler, "Hayvanlar üzerinde deneye, ava, itlafa, kürke, sirke, köpek dövüşüne, özetle hayvana eziyete hayır!" diyen insanlarız. 
 Bu proje kapsamında hayvan haklarına duyarlı insanları barınaklara ve tavşan adalarına mama bağışlamaya teşvik etmeyi amaçlamaktayız. www.petcandost.com olarak Hayvan haklarına duyarlı insanların satın alarak bağışladığı mamaları barınaklara ve tavşan adalarına kargo ücretsiz olarak teslim ediyoruz. Bu projeden amaç toplumun barınaklara ve tavşan adalarına bağış yapmasını kolaylaştırmak için mama ve tavşan yemini bu projeye özel, KDV dahil, kargo ücretsiz olarak çok uygun fiyata belirlemek ve geniş kesime duyurmak, insanları barınaklardaki canlar hususunda bilinçlendirmek ve mama bağışlamaya teşvik etmektir.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=29765630&utm_source=twitter&utm_medium=tweet&utm_campaign=social&utm_content=sevda+karababaHayvan hakları hususunda samimi çabaları ve çalışmaları ile bilinen aktivist Sevda Karababa ile ortaklaşa oluşturudğumuz bu EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ kapsamında Türkiye'de ilk kez tavşan adalarına yönelik yem bağışı yapılacaktır. Devamında petcandost olarak tavşan adalarındaki tavşanları kontrolsüz üremenin ve bunun sonucu olarak aç susuz kalmalarının, acılar yaşayarak ölümlerin karşısını almak için erkek tavşanları kısırlaştırma işlemini Türkiye'de ilk kez yapacağız. Daha önce kamuoyunda sadece tavşan adalarındaki tavşanların aç susuz ve ölüme terkedilmiş hali üzüntüyle karşılanmış ve her zaman olduğu gibi unutulmuş, buralardaki canların beslenmesi, tedavisi, kısırlaştırılmasına yönelik herhangi bir çaba olmamıştır. 

Barınak ve adalara mama bağışlayanların isimlerini ve bağışladıkları mama ve yem kilosunu sitede, sosyal medya araçlarında ilaveten duyuracağız barınak ve adalara her mama teslimatında. 


Bu proje kapsamında çalışmaları birlikte yürütmekte olduğumuz aktivist sanatçı Sevda Karababa hayvan haklarına ve projeye yönelik düşüncelerinide açıkça ifade ediyor.


EMANETİNE SAHİP ÇIK projesinin hem aktivist sanatçı Sevda Karababa'nın, hem de petcandost olarak bizim ortak amaç uğruna yoğun çabalarımız sayesinde başarılı olacağından, barınak ve adalardaki canların en temel unsur olan - beslenmelerini temin edeceğimizden eminiz. 

Sosyal sorumluluk projemiz olan EMANETİNE SAHİP ÇIK isimli hayvan hakları projesinde bizlerle birlikte çalışan, çaba gösteren, samimi bir aktivist olan sanatçı Sevda Karababa'yı hayvan haklarına yönelik duyarlılığından dolayı tebrik eder, hem projemizin yürütülmesinde, hem de mesleki yaşamında başarılarının devamını dileriz. 


EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ kapsamında
 Barınaklara Mama Bağışı Kampanyası 

Barınaklardaki canlara
1 kg. köpek mamasını sadece 3.5 TL'e bağışlayabilir, barınaklardaki canların doyurulmasına katkı sağlayabilirsiniz.
1 adet 410 gr. ciğerli köpek konserve maması – 3 TL
 (BARINAKLARA MAMA BAĞIŞI)
Bu kampanyada kargo ücretsizdir. 

Bu PROJE çerçevesinde bağışlayacağınız mamalar biriktirilerek Ankara'daki barınaklara 10 günde bir (ayda üç kez), Ankara dışındaki barınaklara 2 haftada bir (ayda iki kez) teslim edilecektir. 
Bu fiyat sadece EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ çerçevesinde geçerlidir.




Sitemizden satın alarak bağışlayacağınız mamalar tarafımızdan barınaklara, kargo ücreti bize ait olarak gönderilecektir. Önemli: Bağışlanan mamalar tarafımızdan barınaklara gönderilecek olup, alışveriş işlemi yapılırken gireceğiniz adres ve iletişim bilgileri, sistem kuralı gereğidir. Canlı destek için: petcandost@hotmail.com
www.petcandost.com - Hayvan Dostu İşletme 

1 adet 750 gr tavşan yemi – 4 TL (TAVŞAN ADALARINA YEM BAĞIŞI)

Hayvan hakları savunucusu, aktivist sanatçı Sevda Karababa ve sosyal sorumluluk olarak hayvan haklarını benimseyen www.petcandost.com olarak toplumda hayvan haklarına yönelik bilinç uyandırmak, candostlarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek, hayvan barınakları ve tavşan adalarında yaşama tutunmaya çalışan canlara mama bağışını sağlamak amacıyla Emanetine Sahip Çık projesinde ortaklaşa çalışmaktayız. Bu proje bireysel ve bağımsız bir proje olup, STK'lar (dernek, vakıf, federasyon), siyasi partiler, kurum ve kuruluşlarla bağlantısı bulunmamaktadır. Bu proje kapsamında hem barınaklara mama, hem de tavşan adalarındaki canlara yem bağışı yapmayı teşvik etmekteyiz. 

EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ kapsamında Tavşan Adalarındaki Tavşanlara Yem Bağışı Kampanyası  


Bilindiği üzere tavşan adalarına belediyeler ve terk eden sahipleri tarafından bırakılan tavşanlar oldukça kötü koşullarda yaşama tutunmaktalar. Su ve yiyecek ve de barınma kaynağı yok bu adalarda. Bu canalr bu adalarda adeta ölüme terk edilmişdirler. Bu nedenle www.petcandost.com olarak öncelikle bu adalardaki aç susuz canlara yem bağışı sağlamaktayız. Bizim aracılığımızla bu adalardaki canlara yem bağışlayabilir, canların doyurulmasına katkı sağlayabilirsiniz. Bu kampanyada kargo ücretsizdir. 

Bu kampanya çerçevesinde bağışlayacağınız yemler biriktirilerek ayda 4 kez adalardaki tavşanlara dağıtılmak üzere bu adalarla ilgilenen hayvanseverlere gönderilecektir. 
Bu ürün için ücretsiz kargo sadece EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ çerçevesinde geçerlidir.




Sitemizden satın alarak bağışlayacağınız yemler tarafımızdan adalara, kargo ücreti bize ait olarak gönderilecektir. Önemli: Bağışlanan yemler tarafımızdan tavşan adaları ile ilgilenen hayvan hakları savunucularına adalardaki canlara dağıtılmak üzere gönderilecek olup, alışveriş işlemi yapılırken gireceğiniz adres ve iletişim bilgileri, sistem kuralı gereğidir. Canlı destek için: petcandost@hotmail.com



EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ HAKKINDA AÇIKLAMA METNİ


EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ kapsamında emanete sahip çıkıp, candostlarımıza mama ve yem bağışlamak için resme tıklayın. 


"Hayvan hakları savunucusu, aktivist sanatçı Sevda Karababa ve sosyal sorumluluk olarak hayvan haklarını benimsemiş bulunan www.petcandost.com olarak toplumda hayvan haklarına yönelik bilinç uyandırmak, candostlarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek, hayvan barınakları ve tavşan adalarında yaşama tutunmaya çalışan canlara mama bağışını sağlamak amacıyla Emanetine Sahip Çık projesinde ortaklaşa çalışmaktayız. Bu proje bireysel ve bağımsız bir proje olup, STK'lar (dernek, vakıf, federasyon), siyasi partiler, kurum ve kuruluşlarla bağlantısı bulunmamaktadır. "  
Bizler, "Hayvanlar üzerinde deneye, ava, itlafa, kürke, sirke, köpek dövüşüne, özetle hayvana eziyete hayır!" diyen insanlarız. 
 Bu proje kapsamında hayvan haklarına duyarlı insanları barınaklara ve tavşan adalarına mama bağışlamaya teşvik etmeyi amaçlamaktayız. www.petcandost.com olarak Hayvan haklarına duyarlı insanların satın alarak bağışladığı mamaları barınaklara ve tavşan adalarına kargo ücretsiz olarak teslim ediyoruz. Bu projeden amaç toplumun barınaklara ve tavşan adalarına bağış yapmasını kolaylaştırmak için mama ve tavşan yemini bu projeye özel, KDV dahil, kargo ücretsiz olarak çok uygun fiyata belirlemek ve geniş kesime duyurmak, insanları barınaklardaki canlar hususunda bilinçlendirmek ve mama bağışlamaya teşvik etmektir.

Hayvan hakları hususunda samimi çabaları ve çalışmaları ile bilinen aktivist Sevda Karababa ile ortaklaşa oluşturudğumuz bu EMANETİNE SAHİP ÇIK PROJESİ kapsamında Türkiye'de ilk kez tavşan adalarına yönelik yem bağışı yapılacaktır. Devamında petcandost olarak tavşan adalarındaki tavşanları kontrolsüz üremenin ve bunun sonucu olarak aç susuz kalmalarının, acılar yaşayarak ölümlerin karşısını almak için erkek tavşanları kısırlaştırma işlemini Türkiye'de ilk kez yapacağız. Daha önce kamuoyunda sadece tavşan adalarındaki tavşanların aç susuz ve ölüme terkedilmiş hali üzüntüyle karşılanmış ve her zaman olduğu gibi unutulmuş, buralardaki canların beslenmesi, tedavisi, kısırlaştırılmasına yönelik herhangi bir çaba olmamıştır. 


Barınak ve adalara mama bağışlayanların isimlerini ve bağışladıkları mama ve yem kilosunu sitede,
barınak ve adalara her mama teslimatında.  sosyal medya araçlarında ilaveten duyuracağız 

Allahü TEALA (CC) Emretti ;O Canlardan ve Kendi canınızdan Sorumlusunuz




Petcandost ile çok farklı bir projede yola çıktık .Bizim niyetimiz hakları almak için ikna etme çalışması değil ..onlara gerçeği göstermek ...Biz buna mecburuz..kibrimiz ,bencilliğimiz ,merhametsizliğimizden kurtulmak zorunda olduğumuzun farkına varılması gerekiyor.Hayvanların acı içinde yattığı ,öldüğü ,ezildiği ,dövüldüğü,aç kaldığı her gece ,gün ve an ..bize sorulacak büyük hatalardır.Allahü Teala CC bizi ;hem kendi canımızdan ,hem konuşamayanaların canından sorumlu tuttu ..Ve zamanı geldiğinde hepsi şahit olacak ,dile gelecek ... Allah 'ın özenle yarattığı bu canlar ,her baktığımızda onun gücünü,byüklüğünü ,sevgisini,güzelliğini,merhametini getirmez mi akla!! İnsanın aklına hayaline gelemeyecek bir yaratıcının varlığını ,gücünü onlara dokunduğunuzda ,sarıldığınızda elinizin altında atan kalpten anlamıyormusunuz???


 
yaşama olan saygımın kaynağı Allah inancımdan geliyor..Annemden  ve ailemden ;......bizimle yaratılmış olanlardan ve hayvanlardan sorumlu olduğumuzu öğrendim .Onlar bizlere emanet ve yine hesap günü geldiğin de onlar da dirilip haklarını isteyecekler ..kendilerine zarar veren veya sevenlerle karşı karşıya gelecekler.Haklarını helal etmediklerin de ..O günah 'ın affı yok ..Sonra yine toprak olacaklar ..




















http://www.petcandost.com/EMANETINE-SAHIP-CIK-PROJESI,AR-9.html

Kapitalizm Depresyonu Yarattı

Yıllar evvel ,şimdi hatırlamak istemediğim ,hatta kısmen hatırlamadığım zamanlar da ;her insanın başına gelen ,gelebilecek olan veya içinde yaşadığı depresyonu tattım .Tam olarak etli etli  depresyon yaşadım .Canımdan çok sevdiğim eşimi kaybettikten sonra ne kadar üstesinden gelmeye çalışsam da bir türlü o acıyı atlatamadım .
Sonra ,sonrası daha büyük bir hata yaptım ilaçla tedaviyi kabul ettim ...
Çünkü bir türlü içinden çıkamadım ,çünkü bir türlü geçmedi ...Normal yaşayabilmek için ilacın şart olduğundan emindim artık.
Günlük yaşamıma,sosyal yaşamıma dönmek istiyor ama bunu beceremiyordum ..kendime acımakla günlerimi geçiriyordum ..
Ve ilaç tedavisi başladı .....
Size anlatamama o nasıl bir rahatlık ,pür neşe,umursamazlık ,17 yaşıma döndüm sanki ..Hiç bir tasam ,düşüncem ,acım kalmıyor du ...Dünya umrumda değildi..eskisi gibi hiper aktif oluyor,sosyalleşiyor,gülüyor ,eğleniyordum ..eşimi hiç düşünmüyordum ..
O h be dünya varmış dedim ..ben her zaman ilaç kullanıcam ,daha önce kullanmamakla aptallık etmişim dedim ...
Ancak bilinmesi gerekenleri henüz daha bilmiyordum ...

İLAÇ ÇÖZÜM DEĞİL ACIYI ERTELİYOR

evet yukarıdaki büyük harflerle yazdığım benim yaşadığım tecrübe ...
Sakın ama sakın eğer olmayan şeyler  görmüyorsanız veya şizofren,paranoyak değilseniz ...depresyona girdim ,panik atağım var diye  ..sakın ha sakın ilaç almayın ...aptallık edersiniz...

Sizin ve benim doğal yapımız depresyonla baş edebilecek şekilde yaratılmış..Hormonlarımız ona göre,kimyasallarımız ona göre..Kendini tedavi etmesi için zaman verin .Vücut o acıyı yaşamalı ki bir sonrakine hazırlıklı olabilsin ..
İlaç alarak sanki o bölüme makas atıyorsunuz ,yada pause tuşuna basıyorsunuz.....
İlacın etkisi geçtiğin de aynı şiddetle acı kendini gösteriyor..Benzetme yaparsak korkunç bir baş ağrınız var ..tedavi olacakken ..Günlük haplarla onu durdurmaya çalışıyorsunuz....aynı şiddette geri geliyor...halbuki belki kısa bir tedaviyle,acılı ama kısa bir tedavi ile  ..tamamen o başağrısından kurtulabilirsiniz..Ama yooo...bunu bilemiyoruz tabi..korkuyla,panikle,üzüntüyle neye sarılacağınızı şaşırıyorsunuz..
ilacın getirdiği hiç bir fayda yok .
.sizi robotlaştırıyor,duygularınızı,pasifize ediyor,yaratıcılığınızı engelliyor,yargılarında hata yapmanıza sebep oluyor..ve o acı sürecini,yas dönemini,depresyonu ,tüm acıyı  içiniz de patlatıyor ..üstelik bir türlü iyileşme şansı vermiyorsunuz....çoook uzatıyor..Belki vücut 4-5 ayda bunu atlatabilecekken ...güzel bir terapi ve aile yardımıyla ....siz onu yıllara çıkarıyorsunuz....
bence 3-4 ay zil zurna gezip veya ölümüne haykırarak ,ağlayarak,içindeki her şeyi boşaltmak ve kabullenmek ...devam etmek en doğrusu olacaktır ..biz acıya da ,hüzne de dayanabiliriz...iyileşme sürecimizi ilaçla engellemek ve bozmak büyük hata...İlaç şirketlerinin bizi iyileştirmekten öte ...kar peşinde olduklarını sakın unutmayın..Dünyada en çok para harcanan ilaç gurubu ..depresyon ve psikolojik rahatsızlık ilaçları..
bugün okuduğum yazıda Prof.Dr Kemal Sayar buna benzer şeyler söylemiş üstelik bir  de kitap yazmış ..Hüzün Hastalığı 

kanka ben size söyleyeyim .Panik ataktı,depresyonudu,bunalımda,ders stresiydi,iş stresiydi,kötü evlilikti ,sevgili tekmesiydi ..çare.....ilaç değil ...

siz sadece çekeceğiniz sıkıntıyı ileri atıp durursunuz benim gibi..
Neticede ilaçla geciktirdim ,terapi ve ağlayıp -sızlayarak ,ailemin desteği ile de acıyla baş edebilmeyi öğrendim .
Sayar 'ın cümlelerinde benim tecrübelerimi görebileceksiniz bakın neler demiş ....
''BIrakalım hüznü!Biz psikiyatristler onu ellemeyelim ,ona dokunmayalım.İnsanın doğal hallerini patoloji hanesine yazmayalım.Bazı şeylere tahammül edelim .100 yıl önce depresyon mu vardı?''
İlaç sektörünün normal acıları dahi klinik vaka halinde getirdiğini söylüyor.
Acısız bir hayat ,olgunlaşmamış bir hayattır.İnsanın acıyla ,hüzünle teması onu içsel bir yolculuğa çıkarırı.Hayatta yaşadığımız kayıplar,üzüntüler bize bir dünya görüşü kazandırır.Ölümün mukadder olduğu bilgisi bunlardan biridir.Günümüzün Batı mahreçli popüler kültürü acı ve ölümün inkarı üzerine kuruludur.Böylelikle iç dünyamızda olgunlaşamayan ,eksik kalan yanlarımız oluyor.Bunu da tüketerek doldurmaya çalışıyoruz....Hüzün eksikliği ruhumuzda öyle karmaşa yaratıyor ki ..Dr Sayar şöyle diyor...
Çocuk gibi ,ergen gibi davranan ;evine ekmek  götürmenin sorumluluğunu hissetmeyen ,kendi ayakları üzerinde durmanın derdinde olmayan ,hep birilerinin gölgesinde yaşamak isteyen ,tercihler konusunda bağımlılık noktasında olan pek çok insan görüyorum .Kısaca büyüyemeyen insanlar ortaya çıkıyor.
Bundan 100 yıl önce depresyon diye bir hastalık dahi yoktu .Bir Fransız sosyolog ,kapitalizmin üretimi öne alan ,tüketmeyen insanı dışarda bırakan zihniyetinin gelişmesiyle depresyonun ortaya çıktığını söylüyor.
Değerlendirmeye göre herkes yeterince tüketici ve üretici olamıyor.Bu insanlara ''tutunamayan insanlar ''diyoruz.Ve ilaç tedavisi ile onları yeniden tüketici konumuna getirmeye çalışıyoruz.Kapitalist sistemin dışına çıkan insanlara psikiyatrik etiketleri çok rahat yapıştırabiliyoruz.halbuki bazı insanlar patolojik derecede normaller ;önlerine ne konulursa kabul ediyorlar. Eğer hastalık dişlinin dışına çıkmaksa hasta olmak daha iyi bir şey olabilir.
Kitabımda insanın hüzünlenen bir varlık olduğunu söylüyorum .Çünkü hüzün duyan insanın iyiliğe muktedir olduğunu ,aczini keşfedeceğini ve bütün yaratılmışa daha merhametli davranacağını tartışıyorum.Biz psikiyatristler doğal hüznü ellemeyelim ,bazı şeylere tahammmül geliştirelim.
Günümüz toplumu '' analjezi'' yani ağrıdan kaçış toplumu toplumu olarak isimlendiriliyor.İlaçlarda bu kaçışın enstrumanları .İnsanlar bazı yaşanan acıları ancak onları hazmederek yerli yerine oturtabilir.Yaşadıklarından ders çıkartabilir ,daha dayanıklı olabilirz.Yerli yerinde kullanılmayan anti-depresanlar insanların hayatı öğrenmesini engelliyor.





Saturday, August 11, 2012

Çin 'lilerin Binlerce Yıllık Sırrını İfşa ediyorum

   Düşüncelerin deli dolu felsefeleri olmasaydı insanoğlu hala binlerce yıl öncesindeki gibi mağaralarda yabani bir şekilde yaşıyor olurdu. 


95 yılından beri istisnasız binlerce defa yumuşacık tavuk eti elde etmek için uğraştım .Her türlü sosa yatırdım .Abd de çin marketlerine gittim almadığım malzeme kalmadı .Valiz valiz buraya taşıdım ..nafile bulamadım ..Nasıl yapıyorlar o tavuğu ,o dana etini pamuk gibi kafayı onunla bozdum 16 yıl sonra bulmayı başardım .Sarı tenli dostlar herşeyi yazıyor da bir o detayı atlıyorlar..Onların yüzünden iki çin yemek kitabını Türkçe ye çevirdim ama hiç bir yerinde bu mini minnacık detay geçmiyordu ..
Velhasıl geçen yıl tesadüfler eseri bu formülü çözdüm.. Evraka evraka(Evraka Yunancada "BULDUM" anlamındadır Arşimet 'in hikayesinde önemli bir yere sahiptir)
 !! diye bağırarak ,göbek atarak(hiç beceremem düşünün) bir elimde tahta kaşık ,bir elimde mezgit gibi yumuşacık olmuş ,dağılan ,ısırılmış tavuk parçası hoplayıp zıplayarak bu buluşumu süper gösterişli kutladım .Sonra ki günler hemen her öğün (kahvaltı hariç) ,ince doğranmış tavukları her çeşit çin yemeği şeklinde pişirdim.

Püf noktalar ...
Eğer çin yemeği seviyor ve yapmayı planlıyorsanız ...mutfağınız da her daim olması gerekenler ..
1-mısır nişastası
2-susam yağı -ceviz yağı
2-susam
4-koyu soya -light soya
5-pirinç sirkesi (makro larda var yoksa benim gibi elma kullanın bişey olmuyo aynı lezzet yakalanıyor)
6-kahverengi şeker

Elemanların açıklamadığı şeyi söylüyorum evde bir kilo var bende artık ..ayrıca bissürü şeye faydası var..

KARBONAT !!!!!
heheeh bakın 17 yıllık çalışmanın ardından adamların mutfağının sırrını size ..parmağınızı kımaldatmanıza gerek olmadan verdim ..evet Halis -mulis karbonat....

El bakımı için bitkisel ve doğal karışımlar yaparken ..bir de baktım karbonat,yoğurt ,badenm yağı üçlüsü cildimi bir bebek cildi gibi yumuşatıyor..EEE bende etim dedim ..beni yumuşatıyorsa bu malzeme tavuğu da yumuşatır dedim ...2 çay kaşığı karbonat la ince dilimlenmiş tavukları güzelce yatırdım ..yaklaşık 40 dakika sonra..senmisin tavuk ,benmiyim karababa ,yoksa mezgit balığımı ikimizde öyle kaldık..

ilk iş güzelce yıkayıp karbonattan arındırmak oldu ..ardından azıcık zeytin yağında başladım kavurmaya ..bildiğiniz yumuşak mı yumuşak çin yemeği tavuğu oldu..(dana etinde de aynısını uyguladığınızda aynı yumuşaklığa sahip oluyor.)
biliyorsunuz ki restauran da yediğinizde pamuk gibidir..evde yapym tarifle dersiniz ..tavuk eti takoz veya kayış gibi olur ..o muazzam ikilemi sona erdirdim anlayacağınız ...yukarda geçen gün yaptığım tavuk var henüz diğer malzemeleri koymamıştım ...
Ama meraklısına hemen ekşi-tatlı soslu tavuk tarifi veriyorum yine fıstıklı ,yeşil biberli dana eti de yapabilirsiniz ..tarifleri var heryerde...


tatlı-ekşi soslu Tavuk

Tavuğumuzu karbonata yatırıp biz diğer karşımları ve sosu hazırlayalım


Kemiksiz ve derisiz tavuk ince doğranmış 
 1 yumurta akı
1/2 çay kaşığı tuz (1/4 çay kaşığı sofra tuzu),
2 çay kaşığı mısır nişastası
1 konserve ananas parçaları 
1/4 Konserve ananas  su bardağı suyu
1/4 bardak beyaz sirke (elma -pirinç olabilir)
1/4 bardak ketçap
1/2 çay kaşığı tuz (1/4 çay kaşığı sofra tuzu)
2-3 yemek kaşığı kahverengi şeker
1 çorba kaşığı + 
1 çay kaşığı susam(veya zeytinyağ) yağ
2 santim parçalar halinde kesilmiş 1 kırmızı biber,
1 santim parçalar halinde kesilmiş 1 sarı dolmalık biber,
1 çay kaşığı rendelenmiş taze zencefil


YÖNTEM

1. Bir kapta, yumurta beyazı, tuz ve mısır nişastası ile tavuk birleştir.Tavuğu eşit şekilde iyice bu bulamaca karıştırın .  buzdolabında bir gece veya oda sıcaklığında  15 dakika bekletin.(tavuğu güzelce yıkayın karbonat tadı kalmasın.sonra bu karışıma ekleyin .
2. Bu arada,  ananas suyu, sirke, ketçap, tuz, ve kahverengi şekeri güzelce çırpın
3  yüksek ateşte büyük bir tava ya da wok ısıtın.yağı  1 yemek kaşığı dökün.  tencerenin çok sıcak olması  önemlidir. ilk tavukları ekleyin ve  kızarana kadar, 1 dakika boyunca bekleyin sonra diğer tarafı çevirin ,yine bir dakika kızartın (hoplatarak ,zıplatarak çeviriyorsunuz he unutmayın) Tavuğun ortasında pembelik kalması lazım ..emin olamadıysanız bi tane alın kesin bakın ..temiz bir tabağa tavukları alın ..
4 ocağı orta ısıya getirin ve  yağın  geri kalanını 1 yemek  kaşığı ekleyin.Dolmalık biber parçaları ve zencefil ekleyin yağı ısınmasını bekleyin ve. 1 dakika kızartın. Ananas parçaları ve tatlı ve ekşi sos ekleyin. Yüksek ısıya alın ve , 1-2 dakika kaynatın şimdi  içeri tekrar tavuk parçalarını ekleyin. genlde 1 dakika yeter ama ..baktınız içi pembe ..yine 1 dakika kaynatın ..
Sosun tadına bakın eğer isterseniz daha fazla kahverengi şeker ekleyin.
4 kişilik.


ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...