Rauf Yekta Bey Musikişinas,müzikolog |
Musiki de Taun Yılları
Milli olan ve
yenilenen yeni Cumhuriyet Türkiye’si, Monarşinin koruyucu kollarının altından
çıkmış, milli olmayı öğrenmeye başlamıştır. Asker kökenli ve tüm omurgası,
askeri sisteme dayalı yeni Türkiye, her alanda askeri bir anlayış ile yenilenme
yoluna gitmiştir. Ülkeyi toparlayabilmek için yapılan çalışmalar sanatta da
varlığını baskın şekilde göstermiştir. Ancak sanatın oluşum şeklini göz ardı eden
idari kesim ülke düzenlemesinde uyguladıkları büyük değişimleri aynı şekilde
sanatta da uygulamaya kalkmışlardır. Amaç monarşiden çıkmış Türkiye’nin kendine
ait milli müziği olması, modern, çağdaş ve batılı olmasıdır. Bununla eş zamanda
ve tam ders doğrultuda ilerleyen Anadoluda ki Türk Halk Müziği antolojisi olmuş
ve hayata geçirilmiştir. Bu konuda önemli Macar müzikolog Bela Bartok ülkemize
davet edilmiş tecrübelerinden ve önderliğinden faydalanılmıştır.
Çok sesliliğin
modern, yeni ve çağdaş olmanın yolu olduğu fikri bir çığ gibi yayılmıştır. Çok
başarılı Türk müzisyenler ve teorisyenler bu amaçla folklorik motifleri armonize
ediyor, besteler yapıyordu. Eski
destanların isimleri ve konuları ile operetler, operalar yazıyor, kanun
konçertosu başlığı altında ilginç denemelere gidiyorlardı. Türk halk müziği dizilerinin
saray müziği gibi karışık olmaması bu denemelerde tercih edilmesine yol
açmıştır.
Sarayın
korumasından çıkmış müzik adamları bir kuruma ihtiyaç duymakta, müziği
öğretebilmenin aşkı ile yanmakta, yok olmasından korkmakta ve buna ters olarak ta
Batı anlayışını benimsemeye çalışmaktadırlar. Hem yok olmasından korkup, hem
yok olmasını en ön sıradan hızlandıran aydın müzik çevreleri o dönem Türkiye
sinin kafa karışıklığını son derece iyi yansıtmaktadır.
ŞEHBAL |
Her şeyin iç
dünyası, duygular, yaşanmışlık, olaylar örgüsüne bağlı doğu müziğini bir kalıba
sıkıştırmaya çalışmak neredeyse imkânsızdır. Kalıplar ve sınırlamalarla köşeye
sıkışmış batı müziğinin, komalı seslerini sistemlerinden atmalarından
duydukları pişmanlık ise manidar olmaktadır. Tüm radyo mecmualarında,
gazetelerde baş tacı edilen batı müziği, tüm hayatımızı tv nin ülkemize girmesi
ile etkisi altına almıştır. Balolar, operalar, çok sesliliğin nasıl muhteşem
olduğu haberleri algısı değiştirilmeye çalışılan Türk milletinin beynini bombalıyor,
bir tür beyin yıkaması gerçekleştiriliyordu. Wagner veya Mozart sanki bizim
köyümüzdenmişçesine anlatılıyor, ölüm yıldönümlerin de bizim musikişinaslarımıza
gösterilmeyen ilgi alaka had safhada gösteriliyordu. Doğru olan “Batılılaşmaktı”
,fraklar giymek, balolarda salınmak, vals lerle dans etmekti. Pazar günleri
sabahın erken saatlerinden öğlene kadar Tv de batı müziği konserleri
yayınlanmakta idi yine algı, estetik ve beğenideki değişimi hızlandırmak içindi
tüm bu çaba.
Tüm elit müzisyenler,
önemli müzik adamları derhal çalışmalar başlayıp en uygun şekilde Sanat
müziğini adam etmeye kararlıdır bu süreçte. Türkülerle, Dede efendilerle
büyüyen toplum, bilmedikleri geçmişe sahip, onları temsil etmeyen müziği
dinlemek zorunda bırakılmıştır. Tüm aydın müzik adamları kendi müziklerini tek
sesli olmakla yani geri kalmışlıkla suçlayıp kültürüne sırtını dönmüştür. Günah
keçisi bulunmuştur : “Tek sesli sanat müziği ve halk müziği”. Bu büyük kusur, elbette ki cezasız kalamazdı.
Derhal Türk kültüründen çıkarma harekâtına girişirler.
Tüm bu hummalı
estetik algıyı değiştirme çabaları, tüm bu kültürünü infaz etmek için giyotinin
bıçağını bileğleyen aydın müzisyenler şuursuzca bir heves, hırs içindeyken iki
taraf vardı ki pek mesafeli şekilde olanları izlemekteydi.
Avrupalı
müzisyenler ve Anadolu müziği temsilcileri. Tüm bu aşağılanma, kültürün yok
edilmesi tehdidi onların uzak kaldığı bir kavga olmuştur. O dönemler de bilimiyle
ilgilenen bir iki isim dışın da halk müziği sanatçılarını yetiştirip, modern
eğitim veren, ilmini öğreten bir sanat alanı değildi. Bu sebeple, ilk dönemler
de bu konularda birebir etkin olamamışlardır. Çünkü bir kurum yoktur, herkes
kişisel olarak ilgilenmektedir. Âşık müziği ve folk müzik eski usullerde gelişimine
devam etmektedir.
Onlar bu paniğin,
öfkenin, kızgınlığın sebebini anlayamamaktadır. Avrupalı müzisyenler, işin
ucundaki para kazanma fırsatını görünce, tüm iyi niyetli, aç gözleri ile bu
kültürel yozlaşmanın içerisine balıklama atlamışlardır. Batı müziğinin, çok
sesliliğin harika, modern olmanın temeli olduğu düşüncesini desteklemişlerdir. Elbette
harika olduğunu söyleyeceklerdir çok sesliliğin temelin de kilise müziği ve çok
sesliliğin Tanrısal özellikte olduğu inancı hâkimdir. Bir kısım dünya görüşü yüksek,
erdemli batılı müzisyenler ise yapılan her şeyin büyük yanlış olduğunu
savunmaktadır. Zaman zaman bizi sert şekilde eleştirmeye kadar varmıştır bu savunmalar.
Bizim kültürümüzü kurtarmaya çalışan avruplalılar ikinci manidar durumu da
yaratmışlardır böylece.
Avrupa da bizi
temsil etmesi için yetiştirilmiş yetenekli gençler; halk müziği motifli orkestra
eserleri, konçertolar yazmakta ve bununla tarif edilemez bir gurur duymaktadırlar.
O dönemde önemli bir müzik adamının yazdığı mektup birçok şeyi anlatmaktadır
.’’ Biz ler sizin kendi kimliğinizi içinde barındıran müziğinize âşık olduk,
onun binlerce yıllık renkli kimliğine. Ancak eğer siz müziğinizi kökten yok
etmek istiyorsanız bu yetenekli sanatçınızın yaptığı çalışmalar gibi
çalışmaları destekleyebilirsiniz. Verilebilecek en büyük zarar ancak bu olabilir.
Bizler klasik batı müziğini geliştirdik ve artık keşfedilecek bizim için bile bir
şey kalmadı. Bu hataya düşmeyin bizim kültürümüzde dahi gelişimini tamamlamış
müziği yapmaya çalışmak hata olacaktır. Kültürünüze sahip çıkmanız sizin için
en doğrusu olacaktır’’
Müzisyenlerimizin
verdiği cevap ise daha sert olmuştur; onu ve onları Türk’leri kıskanmakla,
küçük görmekle suçlamışızdır. Müzikten anlamıyor olması da cabasıdır elbette
Yenidünya ve batı
bir balyoz gibi bize çarpmıştır. Bu yoğun baskı altındaki Türk toplumu çatısı altındaki,
bölük pörçük Osmanlı halklarının cevabı ise daha ilginç olmuştur Arabesk çığ
gibi yayılmıştır. Yedi yüz yıllık diyebileceğimiz bir geçmişe sahip bu çok
etnik kökenli ve renkli müziğin mirasçıları bizlerizBilimsel olarak yapılan ve
yapılacak olan çalımaların merkezinde bizler varız ve olmalıyız.
ANADOLU DERLEMEM ÇALIŞMALARI |
Saray
hamiliğini kaybeden musikişinaslar büyük sorunlarla boğuşarak günümüzdeki
modern eğitimi ve bilimsel boyutunu belli kaidelere bağlayarak büyük işler başarmışlardır.
Yine bu dönemde li sorunlar, bocalama, kimlik arayışı zaman zaman yanlış
kararlar alıp sanat müziğimiz de, halk müziğimizde aşındırıcı etkiye sebep olsa
da, bu tsunami dalgaları altında alabora olmadan sakin bir limana sığınmayı
başarabilmişlerdir.
Bizlerin
yapılmış yanlışları doğruları da bilerek müziğimizi bir hazine gibi saklamamız
,korumamız gerekn dönem gelmiştir
Bu konu için bak :
1-B.Aksoy ; Cumhuriyet Dönemi
Musikisinde Farklı Kısım Olgusu,
Cumhuriyetin sesleri ,Tarih Vakfı Yurt Yayınları ,İstanbul,1999 ,s30 –
35
2-H.Z. Büyük yıldız ,Ulusal Türk
Müziği ,istanbul ,patya yayınları
3- A.M. DRANAS ;Sanat ve Yurt