Thursday, March 21, 2013

Musiki de Taun Yılları

Rauf Yekta Bey
Musikişinas,müzikolog


Musiki de Taun Yılları

Milli olan ve yenilenen yeni Cumhuriyet Türkiye’si, Monarşinin koruyucu kollarının altından çıkmış, milli olmayı öğrenmeye başlamıştır. Asker kökenli ve tüm omurgası, askeri sisteme dayalı yeni Türkiye, her alanda askeri bir anlayış ile yenilenme yoluna gitmiştir. Ülkeyi toparlayabilmek için yapılan çalışmalar sanatta da varlığını baskın şekilde göstermiştir. Ancak sanatın oluşum şeklini göz ardı eden idari kesim ülke düzenlemesinde uyguladıkları büyük değişimleri aynı şekilde sanatta da uygulamaya kalkmışlardır. Amaç monarşiden çıkmış Türkiye’nin kendine ait milli müziği olması, modern, çağdaş ve batılı olmasıdır. Bununla eş zamanda ve tam ders doğrultuda ilerleyen Anadoluda ki Türk Halk Müziği antolojisi olmuş ve hayata geçirilmiştir. Bu konuda önemli Macar müzikolog Bela Bartok ülkemize davet edilmiş tecrübelerinden ve önderliğinden faydalanılmıştır.
Çok sesliliğin modern, yeni ve çağdaş olmanın yolu olduğu fikri bir çığ gibi yayılmıştır. Çok başarılı Türk müzisyenler ve teorisyenler bu amaçla folklorik motifleri armonize ediyor,  besteler yapıyordu. Eski destanların isimleri ve konuları ile operetler, operalar yazıyor, kanun konçertosu başlığı altında ilginç denemelere gidiyorlardı. Türk halk müziği dizilerinin saray müziği gibi karışık olmaması bu denemelerde tercih edilmesine yol açmıştır.
Sarayın korumasından çıkmış müzik adamları bir kuruma ihtiyaç duymakta, müziği öğretebilmenin aşkı ile yanmakta, yok olmasından korkmakta ve buna ters olarak ta Batı anlayışını benimsemeye çalışmaktadırlar. Hem yok olmasından korkup, hem yok olmasını en ön sıradan hızlandıran aydın müzik çevreleri o dönem Türkiye sinin kafa karışıklığını son derece iyi yansıtmaktadır.

ŞEHBAL 
Her şeyin iç dünyası, duygular, yaşanmışlık, olaylar örgüsüne bağlı doğu müziğini bir kalıba sıkıştırmaya çalışmak neredeyse imkânsızdır. Kalıplar ve sınırlamalarla köşeye sıkışmış batı müziğinin, komalı seslerini sistemlerinden atmalarından duydukları pişmanlık ise manidar olmaktadır. Tüm radyo mecmualarında, gazetelerde baş tacı edilen batı müziği, tüm hayatımızı tv nin ülkemize girmesi ile etkisi altına almıştır. Balolar, operalar, çok sesliliğin nasıl muhteşem olduğu haberleri algısı değiştirilmeye çalışılan Türk milletinin beynini bombalıyor, bir tür beyin yıkaması gerçekleştiriliyordu. Wagner veya Mozart sanki bizim köyümüzdenmişçesine anlatılıyor, ölüm yıldönümlerin de bizim musikişinaslarımıza gösterilmeyen ilgi alaka had safhada gösteriliyordu. Doğru olan “Batılılaşmaktı” ,fraklar giymek, balolarda salınmak, vals lerle dans etmekti. Pazar günleri sabahın erken saatlerinden öğlene kadar Tv de batı müziği konserleri yayınlanmakta idi yine algı, estetik ve beğenideki değişimi hızlandırmak içindi tüm bu çaba.
Tüm elit müzisyenler, önemli müzik adamları derhal çalışmalar başlayıp en uygun şekilde Sanat müziğini adam etmeye kararlıdır bu süreçte. Türkülerle, Dede efendilerle büyüyen toplum, bilmedikleri geçmişe sahip, onları temsil etmeyen müziği dinlemek zorunda bırakılmıştır. Tüm aydın müzik adamları kendi müziklerini tek sesli olmakla yani geri kalmışlıkla suçlayıp kültürüne sırtını dönmüştür. Günah keçisi bulunmuştur : “Tek sesli sanat müziği ve halk müziği”.  Bu büyük kusur, elbette ki cezasız kalamazdı. Derhal Türk kültüründen çıkarma harekâtına girişirler.
Tüm bu hummalı estetik algıyı değiştirme çabaları, tüm bu kültürünü infaz etmek için giyotinin bıçağını bileğleyen aydın müzisyenler şuursuzca bir heves, hırs içindeyken iki taraf vardı ki pek mesafeli şekilde olanları izlemekteydi.
Avrupalı müzisyenler ve Anadolu müziği temsilcileri. Tüm bu aşağılanma, kültürün yok edilmesi tehdidi onların uzak kaldığı bir kavga olmuştur. O dönemler de bilimiyle ilgilenen bir iki isim dışın da halk müziği sanatçılarını yetiştirip, modern eğitim veren, ilmini öğreten bir sanat alanı değildi. Bu sebeple, ilk dönemler de bu konularda birebir etkin olamamışlardır. Çünkü bir kurum yoktur, herkes kişisel olarak ilgilenmektedir. Âşık müziği ve folk müzik eski usullerde gelişimine devam etmektedir.
Onlar bu paniğin, öfkenin, kızgınlığın sebebini anlayamamaktadır. Avrupalı müzisyenler, işin ucundaki para kazanma fırsatını görünce, tüm iyi niyetli, aç gözleri ile bu kültürel yozlaşmanın içerisine balıklama atlamışlardır. Batı müziğinin, çok sesliliğin harika, modern olmanın temeli olduğu düşüncesini desteklemişlerdir. Elbette harika olduğunu söyleyeceklerdir çok sesliliğin temelin de kilise müziği ve çok sesliliğin Tanrısal özellikte olduğu inancı hâkimdir. Bir kısım dünya görüşü yüksek, erdemli batılı müzisyenler ise yapılan her şeyin büyük yanlış olduğunu savunmaktadır. Zaman zaman bizi sert şekilde eleştirmeye kadar varmıştır bu savunmalar. Bizim kültürümüzü kurtarmaya çalışan avruplalılar ikinci manidar durumu da yaratmışlardır böylece.
Avrupa da bizi temsil etmesi için yetiştirilmiş yetenekli gençler; halk müziği motifli orkestra eserleri, konçertolar yazmakta ve bununla tarif edilemez bir gurur duymaktadırlar. O dönemde önemli bir müzik adamının yazdığı mektup birçok şeyi anlatmaktadır .’’ Biz ler sizin kendi kimliğinizi içinde barındıran müziğinize âşık olduk, onun binlerce yıllık renkli kimliğine. Ancak eğer siz müziğinizi kökten yok etmek istiyorsanız bu yetenekli sanatçınızın yaptığı çalışmalar gibi çalışmaları destekleyebilirsiniz. Verilebilecek en büyük zarar ancak bu olabilir. Bizler klasik batı müziğini geliştirdik ve artık keşfedilecek bizim için bile bir şey kalmadı. Bu hataya düşmeyin bizim kültürümüzde dahi gelişimini tamamlamış müziği yapmaya çalışmak hata olacaktır. Kültürünüze sahip çıkmanız sizin için en doğrusu olacaktır’’
Müzisyenlerimizin verdiği cevap ise daha sert olmuştur; onu ve onları Türk’leri kıskanmakla, küçük görmekle suçlamışızdır. Müzikten anlamıyor olması da cabasıdır elbette
Yenidünya ve batı bir balyoz gibi bize çarpmıştır. Bu yoğun baskı altındaki Türk toplumu çatısı altındaki, bölük pörçük Osmanlı halklarının cevabı ise daha ilginç olmuştur Arabesk çığ gibi yayılmıştır. Yedi yüz yıllık diyebileceğimiz bir geçmişe sahip bu çok etnik kökenli ve renkli müziğin mirasçıları bizlerizBilimsel olarak yapılan ve yapılacak olan çalımaların merkezinde bizler varız ve olmalıyız.

ANADOLU DERLEMEM ÇALIŞMALARI 
Saray hamiliğini kaybeden musikişinaslar büyük sorunlarla boğuşarak günümüzdeki modern eğitimi ve bilimsel boyutunu belli kaidelere bağlayarak büyük işler başarmışlardır. Yine bu dönemde li sorunlar, bocalama, kimlik arayışı zaman zaman yanlış kararlar alıp sanat müziğimiz de, halk müziğimizde aşındırıcı etkiye sebep olsa da, bu tsunami dalgaları altında alabora olmadan sakin bir limana sığınmayı başarabilmişlerdir.
Bizlerin yapılmış yanlışları doğruları da bilerek müziğimizi bir hazine gibi saklamamız ,korumamız gerekn dönem gelmiştir

Bu konu için bak :
1-B.Aksoy ; Cumhuriyet Dönemi Musikisinde Farklı Kısım Olgusu,
Cumhuriyetin sesleri  ,Tarih Vakfı Yurt Yayınları ,İstanbul,1999 ,s30 – 35
2-H.Z. Büyük yıldız ,Ulusal Türk Müziği ,istanbul ,patya yayınları
3- A.M. DRANAS ;Sanat ve Yurt 

ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...