Wednesday, September 19, 2012

earthlings: HAYVAN DENEYİ YAPAN MARKALAR - 8. LİSTE KULLANMAYI...

earthlings: HAYVAN DENEYİ YAPAN MARKALAR - 8. LİSTE KULLANMAYI...: HAYVANLAR ÜZERİNDE DENEY YAPAN MARKALAR LİSTE - 8 Kullanmayın! Ulaşarak tepkinizi gösterin! ...

earthlings: HAYVAN DENEYİ YAPAN MARKALAR - 9. LİSTE

earthlings: HAYVAN DENEYİ YAPAN MARKALAR - 9. LİSTE: Hayvanlar üzerinde deneyler yapan, hayvan deneylerinin alternatiflerinden yararlanmayan firmalar.Hayvanlar üzerinde yapılan deneyle...

İzmir Yanıyor

Dün gelen telefonla moralim çok bozuldu ..Daha öncede temas için de olduğum Ecem, bu sefer çaresizlikle telefona sarılmış tı.Bir yandan ağlıyor bir yandan içinde bulunduğu durumu bana izah etmeye çalışıyordu .15 yaşına yeni girmiş babası yurtdışında çalışıyor .Kendisi lisede ve hayvan sevgisi yüzünden dersleri dahi iyi durumda değil,çünkü tüm zamanını bu korumaya çalıştığı hayvanlara adıyor.Harçlıklarını biriktirip bu hayvanların yemi,tedavisi için harcıyor .Yaşıtlarının aksine kendisi ile meşgul değil ,canlar onun dünyasının merkezi .7 köpek ve 40 kediyi hayatta tutmaya çalışıyor ,sokağa salınmasınlar diye tüm apartmanla kavgalı olmayı bile göze almışlar.Evka da oturuyorlar izmir 'de ..

Bu küçük kahraman kız ağlayarak bana anlatıyor ''Bu canları organize sanayiye bırakacaklar ,bu onlar için ölüm olur ..Nolur yardım edin onları sahiplendirelim ..Babam burada değil ,ben lise öğrencisiyim ,komşular bizi şikayet ettiler ,ailem bu durumdan son derece sıkıntılı .İlk önce zabıta geldi,sonra sağlık teftişi için geldiler.1 hafta süre verdiler eğer evden çıkarmazsak 4000 tl ceza ödemek zorundayız ..Ben çaresizim bana yardım edin yalvarırım'' diyerek ,aşırı korkmuş bir şekilde ve gözyaşlarıyla bir umut ,belki de son şans bana ulaşıyor..
İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu 'na ve ilgili yetkililere sesleniyorum ! Ufacık bir kızın  canları korumaya çalıştığını görüyorsunuz Yıllardır bunca hayvana yuva vermeye çalışan bu kızın merhametsiz ,vicdansız komşuları tarafından şikayet edilmesi ile yaşadığı acıyı ,üzüntüyü,stresi tahmin bile edemezsiniz ..Bu hayvanların uygun şekilde sahiplendirilebilmesi için daha fazla süre verilmeli,para cezası kaldırılmalıdır.Tek istediği karnesi olmayan 12 yavru kedinin karnesinin verilmesi aşılarının yapılması ve kısırlaştırılmaları.Haktan,hukuktan yana olan İzmir ,konu hayvanlar oluncada aynı hassasiyeti gösterebilmelidir.
İstanbul un pek çok ilçesi ,Ankara nın tamamı,İzmir 'in pek çok ilçesi;Hayvanları korumak ta başarısız kalıyor.Modern ve gelişmiş ülkelerin temelin de ,başka türlere ve canlıların hayatına saygı vardır.Ben bizim ülkemizde hep yüzeysel işler görüyorum.
                Benim annem köylü ...Ve köylü bir kadın olarak annem diyor ki ..Hayvanlara iyi bakacaksın ,koruyup ,karnını doyuracaksın ,inek bakıyorsan güneş görmeli ,açık arazi de yemlenmeli ve kaldığı yer temiz ,kuru olmalıdır der..Eşşeğin varsa çok yüklemeyeceksin ,dövmeyeceksin .yine yattığı yer temiz ve kuru olacak der..
Köpek bakıyorsan ;karnını doyuracaksın ,dövmeyeceksin ,hasta olmaması için temiz biryerde bakacaksın ..Bizim adetimiz de eve almak yoktur ama onlara kötüde davranmayız diyor..Çünkü Allah onların canından bizi sorumlu tutuyor diyor ..






Sayın yöneticilerimiz !! bu kadın ilkokul dahi bitirmedi ..Koca koca adamlar,okula gitmiş adamlar !!! bu kadının düşündüklerini,merhametini,vicdanını taşıyabilmeli ??Bu ufak kız ve bu köylü kadını sizlerden çok daha  üstün mü ne dersiniz????
Ve ısrarla diyorum ki Türklerde ki bu hayvanlardan iğrenme durumunu aşmamız lazım ,Temel eğitim dersleri verilmeli ..Hayvanlara sevgi ve başka yaşama saygı, fikri ve düşüncesi .. mutlaka ilkokul ve ana okulundan itibaren verilmelidir ..

Acilen İzmir Belediye Başkanı 'nın bu konuda çeşitli önlemler almasını bekliyorum.. Para cezası kaldırılmalı .O küçük kızın kol kanat gerdiği 12 hayvana karneleri ,aşıları,ve kısırlaştırma işlemleri yapılmalı...Bence bu ve bu gibi durumlar utanç verici bir durum ne yazık ki pek çok büyük şehir belediyemizde yaşıyoruz..Her ne kadar İzmir de bu durum kısmen daha iyi olsa da çözülmesi tüm millet için   ve İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Bey için de gurur veren bir hareket olur...
Kendisi ile temas kurduğum da bilgisi dahilinde olunca  bu durumu çözmek için elinden geleni yapacaktır..

Başbakan'a mektup

http://www.gazetesiz.com/haber/yasam/genel/sevda-karababadan-basbakana-mektup-51020.html


Wednesday, August 29, 2012

George Orwell'ın Burma Günleri'nden Arakan'a...





Bugünlerde Arakan'da Müslümanların yaşadığı dram, gözleri bir anda eski adı Burma olan Myanmar'a çevirdi. İngiliz romancı George Orwell'ın sömürge memuru olarak görev yaptığı günlerin izlenimleriyle kaleme aldığı ve 1934'te yayımlanan "Burma Günleri", okuru Myanmar'da bugün yaşananların uzak ve derin köklerini düşünmeye götürüyor.
Kalbin uzlet burcuna çekildiği, neye baksanız şefkat, neye dokunsanız rahmet olan günlerde; uzaklarda, çok uzaklarda yağmur damlalarının baharat kokularıyla ağırlaştığı bir yerde yani Burma'da, Arakanlı Müslümanlar için yer demir gök bakırdı. Meğer dünya, ona sırtını dönmekle arkada kalmıyormuş! O uzak beldeden gelen görüntüler, kan topakları gibi kalbe, kalbin en naif yerine çöküveriyordu. İşte o an istedim ki duaya açtığım elim ta bulutlara değsin, kalbimin nabzı gökkubbede duyulsun ama acıları dinsin o insanların.
Bilmediğimiz, bilemediğimiz 'o' yerde 'o' acılar hep varmış, evlerin yakılması, insanların hesapsız kitapsız öldürülmesi, yerlerin yurtların terk edilmesi... sözüm ona o hayatın bir parçasıymış. İşte böylesi bir burgaçta gördüm ki kitap, aslında ne çok hayatmış! Üzerinde çok da durmadığımız, bir sayfaya öylesine gelip kurulmuş kelimelerden, kimseye değmeden kendisini anlattığını sandığınız bir hikâyeden çatılmış bir kitap, meğer ne kadar da çok dokunurmuş hayata. Bu günlerin üzerinden, bir zımpara gibi geçip giden, tenimizi kanatmasa da çizikler içinde bırakan bir kitaptan, George Orwell'ın 'Burma Günleri'nden bahsediyorum.
Orwell'ın anlattığı Burma, bugün dünya gündemine gelen kıyımı anlatmıyor. Ama belki de onun işaret ettiği 'öyle anlar vardır ki kişinin bütün karakterini ele verir' sözünün alanını biraz daha açıp, şu hüküm etrafında düşünmemize de imkân tanıyor: 'öyle olaylar yaşanır ki bir ülkenin karakterini ortaya döküverir.' Orwell'ın Burma'sında İngiliz sömürgeciliğinin, üzerine kurulduğu bütün değer yargılarını yozlaştırdığı, zorbalık silahıyla medenileştirdiği bir halkın hayatı anlatılır.
Orwell, büyük resmi çizerken sömürgeci İngiliz bakışını Bolşevik Flory'nin şefkatli fakat çekingen ve Ellis'ın küçümseyici, huşunetli dili üzerinden aktarır. Burmalı yerli dünyayı ise çıkarı uğruna bütün dünyayı yakacak kadar gözü kara, sinsi sulh yargıcı U Po Kyin ve İngilizlere duyduğu derin ve karşılıksız sevgiye rağmen hiçbir zaman bir beyaz saygısı, sevgisi kazanamayacak kadar siyah kalan Dr. Veraswami üzerinden çizer. Fakat resmin tamamı Ko S'la, Mr. Macgregor, Elizabeth, Lackerstenler, Maxwell gibi kahramanlar üzerinden tamamlanır. Orwell'ın Burma'sında yan yana yaşansa da asla ortak bir yaşama varmayan bir dünya vardır. Ta ki U Po Kyin'in organize ettiği suni bir kalkışmaya kadar. Polis Maxwell, tam isyancılar dağılırken silahına sarılır ve bir kişiyi öldürür. Bir zaman sonra öldürülen isyancının yakınları Maxwell'i öldürürler. Buna oldukça hışımlanan kereste tüccarı Ellis, elindeki sopayla bir Burmalı çocuğun gözünü kör eder ve o ana kadar, siyah ve beyaz dünyalar arasında asla aşılamayacak gibi görünen eşik aşılır; yüzlerce Burmalı sadece İngilizlerin kabul edildiği Avrupa Kulüp'ünün etrafını çevirip Ellis'ı ister. İsyan, Flory'nin gözü pekliği sayesinde bastırılır. Ama bunlardan sonra zaten mutsuzluğun ağır ve siyah bulutlar gibi üzerine çöktüğü Burma'da hayat daha koyu bir karanlığa bürünür.
Orwell'ın kurduğu dünyada sevilebilecek hiçbir Burmalı karakter yoktur. Kendi aralarında kurdukları iptidai ve zalim ilişkiler, hissettikleri derin aşağılık duygusu, tenezzülün sınırlarını zorlayan karanlık ve değersiz entrikalar, onları okurun gözünde sevilemeyecek kadar uzaklaştırır. Bu, Orwell'ın mı yoksa romanın sömürgeci İngiliz kahramanlarının gözü müdür bilinmez ama o gözde görülen hiçbir Burmalı sevilebilecek bir mesafede değildir. Onlara en yakın duran Bolşevik Flory bile kahramanları okura yaklaştıramaz. Orwell'ın bu tavrı Edward Said'in de gözünden kaçmaz. Said, Şarkiyatçılık'ta, Orwell'ın Marakeş'i anlatırken kullandığı dili didikler ve onun temiz sicilini tartışmaya açar. Değil mi ki , "... (Marakeş'te) yürürken insanlar arasında yürüdüğünüze inanmak güç gelir. İnsanların yüzleri kara- ne kadar da çoklar! Sahiden sizin etiniz gibi mi etleri? Adları var mı? Yoksa arılar, mercan sinekleri gibi kara malzemeden mi ibaretler?" diyen de Orwell'dır. Burma Günleri'nde de Orwell, kara insanların kimlik algılarını, kendilerini olumsuzlamaları üzerine kurar. Orwell romanda sadece üç kez, üç farklı Müslüman'ın adını anmakla yetinir.
Kitap hayli dolambaçlı ve zorlu bir yolculuktan sonra anlattığı ülkeye, Burma'ya varmıştır. Burma Günleri ilk kez 1934'te Amerika Birleşik Devletleri'nde yayımlanmış, İngiltere'de ise ancak roman ve yazarı hakkında yasal bir işlem yapılmadığı görüldükten sonra basılmıştır. Halklar da bireyler gibidir, kendilerini ilgilendirenleri en son duyarlar. Kitap, sömürgecilik dönemi sona erinceye kadar Hindistan ve Burma'da yasaklanmış ve okuyanlar hakkında yasal işlem yapılmıştır.


KAYNAK:ZAMAN MEHMET ÖZTUNÇ   -   21.08.2012

Tuesday, August 28, 2012

Diyette 45 hayati kural;)


Hayata dair 45 ders:)

Plain Dealer, Cleveland, Ohio'lu 90 yaşındaki Regina Brett'in kaleminden: 
1. Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel.

2. Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!


3. Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun değil.

4. Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!


5. Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.

6. Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok!. Fikir farklılıklarını kabul et.

7. Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla! Tek başına ağlamaktan evladır.

8. Küçükte olsa sevdiklerini hediye ver, bu seni ve onları mutlu eder.

9. İlk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır.

10. Söz konusu çikolataysa, direnmenin anlamı kalmıyor.

11. Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!











12. Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma.

13. Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!


14. Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!

15. Göz kırpacak kadar bir zamanda her şey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz.

16. Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.

17. Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe at.

18 Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.


19. Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı.
 
20. Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla "hayır" sözcüğünü cevap kabul etme.

21. Mumları yak, değerli yatak takımlarında uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al. Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir.

22. Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.

23. Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.

24. En önemli seks organı beyindir.

25. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! .

26. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??"

27. Daima yaşamı seç.

28. Herkesi, her şeyi affet.

29. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .

30. Zaman her imkâna sahip. Zaman tanı!

31. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir.

32. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.

33. Mucizelere inan.

34. Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil.

35. Hayatı denetlemeyi bırak! Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.

36. İki seçeneğin var "Erken ölmek" ya da "yaşlanmak".
 
37. Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.

38. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır.

39. Her gün dışarı çık.Mucizeler her yerde seni bekler!.

40. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık.
 
41. Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz.

42. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın.

43. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!

44. Yol ver!

45. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir.

PHOTOSHOP MUCİZESİ




































ANGELİNA JOLIE VE SUNNET


Angelina jolie ..abd li film yıldızı ..nihayet brad pitt le evlilik aşamasındalar..ölüceklerdi yaşlılıktan nerdeyse..o kadarda geç evlenilmez ki birader..çok iyi bir insana benziyor..bi sürü çocuk doğurduğu gibi ..aynı zamanda evlatta edindi..mütemadiyen ihtiyacı olanlara yardıma koşuyor  ...işte sanatçı böyle olmalıdır bana kalırsa...


Avrupa Birliği’nin yayınladığı rapora göre, her yıl yaklaşık 3 milyon kız, günde 8 bin kız sünnet ediliyor.

AB/UNICEF işbirliğiyle Afrika ülkelerinde uygulanan projeyle binlerce kadının “genital mutilation” olarak bilinen kadın sünnetinden kurtarıldığı belirtildi.
-AB raporuna göre, kadın sünneti kızları “evlenebilir” kılmayı amaçlıyor. 70 ila 140 milyon kız ya da kadının, kadın sünnetinin değişik biçimlerine uğramış olduğu ve hayatlarını acılı komplikasyonlarla sürdürdükleri tahmin ediliyor. Her yıl yaklaşık 3 milyon kız (günde 8 bin kız) uygulamanın sonuçlarına katlanıyor. Uygulama Afrika ülkelerinin yanı sıra bazı Orta Doğu ve Asya ülkelerinde görülüyor.
Avrupa Birliği, dünya üzerinde 70 ila 140 milyon kadının ilkel bir uygulama olan “kadın sünneti”ne maruz bırakıldığını belirtti. Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ile birlikte uygulanan bir projeyle Afrika’da binlerce kadının ilkel bir uygulama olan kadın sünnetinden kurtarıldığını bildirdi. AB’ye göre günde 8 bin kız kadın sünneti uygulamasıyla karşı karşıya kalıyor.
AB’nin Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yayınladığı “Sosyal Değişimin Dinamikleri: Beş Afrika Ülkesinde Kadın Sünnetinin Terkedilmesi” başlıklı raporuna göre, farkındalık oluşturmaya yönelik eğitim projesi sonucu Mısır, Eritre, Etyopya, Senegal ve Sudan’daki çeşitli topluluklarda binlerce kız bu uygulamadan kurtuldu.
-“MISIR’DA ORAN YÜZDE 91”-
Raporda şöyle denildi:
“-15-49 yaş arasındaki kadınların yüzde 28’inin sünnet edildiği Senegal’de şaşırtıcı ilerleme sağlandı. Sadece on yıl içinde 5 bin 300 üzerinde topluluk uygulamayı terk etti, Senegal 2015 itibarıyla uygulamayı tamamen bırakacak noktaya geldi.
-Proje, kadın sünnetinin genç yaş grupları arasında daha az yaygın noktaya gelmesiyle, kadınlarının yüzde 91’i uygulamadan etkilenen Mısır’da da benzer ilerleme sağladı. Uygulamayı terk etmek üzere sözleşme imzalayan ailelerin sayısı önemli ölçüde arttı: 2007’de 3 bin, 2011’de ise 17 bin 772 aile imzaladı.
-Etiyopya’da büyük yaygınlık oranlarına karşın benzer şekilde azalma sağlandı. (2000 ile 2005 arası oran yüzde 80’den yüzde 74’e indi.)
-Proje, cinsiyet normlarına ilişkin yaygın sosyal ağlar üzerinden ortak kararlar alma yanında, insan hakları sorunları hakkında ulusal ve topluluklar bazında geniş katılımlı tartışmaları teşvik ederek kadın sünnetinin tehlikeleri konusunda farkındalık oluşturdu. Yöntem toplulukların ilçe bazında bir araya gelerek kadın sünnetinden vazgeçilmesi için kamu bildirileri yayınlamalarıyla sonuçlandı.
-AB Komisyonu’nun Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Andris Pielbalgs ulaşılan sonuçları memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, şunları söyledi:
“Hala var olan ve insan haklarına alenen aykırı olan bu uygulama 21’inci yüzyılda kabul edilemez. Memnuniyetimizin nedeni AB yardımının gerçek bir fark ortaya çıkarmasıdır. Tabanda, kadın sünnetinin tehlikeleri üzerinde farkındalığı artırarak, onlara gelecekte kendi topluluklarının etkin bir parçası olma şansı verme yanında, Afrika çapında genç kadınlara bir alternatifle yardım sağladık.”
-HER GÜN 8 BİN KIZ-
Rapora göre birçok Afrika ülkesinde kadın sünneti, kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir gelenek. Uygulama kızları “evlenebilir” kılmayı amaçlıyor. 70 ila 140 milyon kız ya da kadının, kadın sünnetinin değişik biçimlerine uğramış olduğu ve hayatlarını acılı komplikasyonlarla sürdürdükleri tahmin ediliyor. Her yıl yaklaşık 3 milyon kız (günde 8 bin kız) uygulamanın sonuçlarına katlanıyor. Uygulama Afrika ülkelerinin yanı sıra bazı Orta Doğu ve Asya ülkelerinde görülüyor. Genellikle 5-11 yaş arası kızlar herhangi bir tıbbi gözetim olmadan uygulamaya tabi tutuluyor, ancak bulgular sünnete uğrayan kızlarda yaşın düştüğünü gösteriyor.
Beş Afrika ülkesinde uygulanan AB/UNICEF projesi uygulamaya son verilmesi için toplumsal normların nasıl değiştirileceğine ilişkin kapsamlı bir anlayış üzerine temellenen ortak yaklaşımı sağladı. UNICEF’in 2008-2012 yılları arasında uyguladığı projeye AB 4 milyon euro katkı sağladı.
-AVRUPA’DA DA GÖRÜLÜYOR-
Raporda uygulamanın neden ısrarla sürdürüldüğü sorusuna yanıt da arandı. Kadın sünneti Avrupa, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve ABD’de göçmen gruplar arasında da görülüyor. Bu topluluklar uygulamayı tehlikeli ya da hakların ihlali olarak anlamıyor, kadının kendini koruması ve birçok durumda kendisini “evlenmeye layık hale getirmesi” için atması gereken bir adım olarak değerlendiriyor. Ebeveynler kızlarını onlar için en iyi geleceği güvence altına almak için sünnet ettiriyor. Töre ya da sosyal beklentiler, uygulamanın yaygınlaşmasında bireysel kaçışı son derece güç hale getiriyor. Aileler, uygulamanın ciddi tehlikelerini biliyor ancak toplumsal beklentilere karşı geldikleri gerekçesiyle karşılaşılacak tepkilerden ürktükleri için kadın sünneti devam ediyor. Ailelere göre uygulama, terk edilmesi durumunda karşılaşılacak negatif tepkilerden daha az zararlı.

ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...