Sunday, March 31, 2013

ŞİDDET TOHUMU NASIL ATILIR


Sosyal düzensizliklerin  tohumları, çim tohumları gibi, bugünden yarına, çabucak filiz vermez. Ekildiği bahçeyi ancak bir ay içinde yeşile boyar. Sertlik ve şiddetin tohumları ise, yıllar sonra ülkeyi kana boyar.
1961 Anayasası nı Hazılayanlar sağdan 3.Velidedeoğlu

     Ünlü İngiliz yazarlarından Herbert George WELLS ( 1886 – 1946 )  ,sosyal ve politik nitelikteki yazı ve romanlarının yanı sıra ,’’Dünya Tarihinin genel Çizgileri ‘’ adı altında özlü bir kitap da yayımlamıştır. Birinci Dünya Savaşı ‘ndan sonra yayınlanan bu kitabın, önemli bir bölümü Mehmet Ali Tevfik Bey tarafından ‘’ Cihan Tarihinin Umumi Hatları ‘’ başlığıyla Türkçeye çevrilmiş ve 1928 ‘de Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlamıştır. Bu kitabın hemen başındaki birinci bölüm,’’ Çağdaş Emperyalizm Felaketi ‘’ başlığını taşır. Yazar, burada,emperyalist devletlerin tutumlarını eleştirirken sözü La Haye ‘ de toplanan iki konferansa getirerek şöyle der :
‘’ Dünyadaki bağımsız devletlerden çoğu ikinici konferansa delegeler gönderdiler .fakat bu delegeleri diplomatlar arasından seçtiler ;dünyanın özgür düşünceli düşünürlerinin ; görüşme ve kararlar üzerinde bir etkisi olmadı .halk,bu konferanslara karşı ilgi göstermiyordu ‘’ (s.3) .Emperyalist devletlerden ,özellikler Almanya ‘dan söz ederken şöyle der : ‘’ Almanya ,bütün gücünü çocuklarının öğretim ve eğitimine ödüyordu ;Avrupa ‘da öğretim ve eğitim  sistemi en çok gelişmiş ülke Almanya idi ,(…) Çağdaş Almanya ‘da  iyi ve büyük olarak her ne varsa ,Almanya bunları öğretmenlere borçluydu .(….) Ama birinci derecede önemli bir şey vardır  ki  o da, Almanya ‘da yetişen kuşakların nasıl bir düşünce eğitimi aldıklarıdır. Hohenzollern sülalesinin yararına olarak okul ,edebiyat ve basın ,sistematik bir kontrol altına alındı .(…) Almanların bütün tarih öğretimi amacı ,HOHENZOLLERN hanedanının  geleceğini sağlamaktı ..(…)  Almanlar yavaş yavaş Almanya ‘yı  ve Alman İmparatorunu doğa üstü şeyler gibi görmeğe başladı .(…) Çağdaş devletlerden hiçbiri öğretim ve eğitime karşı bu kertede büyük bir cinayet işlememiştir. (…) Bütün gençler aynı yöntemle eğitilmişlerdi. Almanya öğretmenleri ,  profesörleri, hatipleri , başkanları ,bu gençlerin anaları ve eşleri kendilerini  şimdi pek yakın olan bu olgu için hazırlamışlardı .Bu gençlerin hepsi ,patlamak üzere olan savaşı düşündük e ,kendilerini Almanya dışında bütün insanlığa ve Almanya içinde başkaldırıcı işçilere karşı büyük bir yengi kazanmaya çağıran boru seslerini duyarak titriyorlardı .Bir güreşçi ,  antremanı  bitince nasıl coşkulu  bir durumda bulunursa ,Almanya  da öyle coşkulu bir durumdaydı ..’’ ( wells ,sözü edilen kitap s 5-11).
İngiliz yazarı ,kimi cümlelerini yukarıya aktardığımız gözlemleriyle ,bir ulusun gençliğinin ,eğitim yoluyla ne gibi zararlı doğrultulara yöneltilebileceğini – Birinci Dünya savaşı öncesi Kayzer Almanyası ‘nı ele alarak – çok çarpıcı bir biçimde vurguluyor. Onun anlattığı bu tip eğitim süreci Hitler Almanyası’nda da egemen olduğu için ,İkinci Dünya Savaşı öncesi durum arasında koşutşul vardı. Her iki savaşın sonrası ise ,Almanya için yıkım olmuştur.
        Bizde de Demokrat Parti ‘nin 1950 ‘de iktidara gelmesinden sonra, özellikle 1953 yılından başlayarak ,bağnaz partizanlığı gittikçe gelimesi ,Cumhurbaşkanlığı asasına DP simgesini işleten bir Devlet Başkanının ,karşılarındaki siayasal muhalefeti ‘’ karınca gibi ezmek ‘’ ten söz etmesi ,bir Başbakanın ‘’ Vatan Cephesi ‘’ adı altında zorba birlikleri kurması döneminde atılan tohumlar , günümüzün milli cephe uygulamalarına ,komando sertliklerine zemin hazırlayan etkenlerden olmuştur.
       Ben çok yakından biliyorum ki ,27 mayıs Devirmi’nden sonra  Türkeş ‘in el attığı kurumların başında üniversite öğrenci yurtları bulunuyordu .Türkeş ,eski  Milli Birlikçi genç arkadaşlarından kimisini ,oralardaki öğrencilieri işlemekle görevlendirmişti .14 Kasım 1960 da bozulan bu girişim ,Türkeş ‘in yeniden politika sahnesine dönmesiyle ikaldığı yerden sürdürüldü ,yalnız öğrenci yurtlarına değil ,Eğitim Enstitürlerine  de el atıldı .hele her iki cephe hükümetinde ,genç ‘’beyin’’ler  üzerindeki bu işlem yoğunlaştırıldı .Öyle ki ,bu ‘’ gençlerden herbiri kendisini ,Türkiye ‘yi kurtaracak ,gerekirse  bu uğurda ölecek öldürecek ,bir ‘’ milli kahraman ‘’ olarak görmeye başladı .İşte bu düşüncede birleşen gençler ,kendileri gbi düşünmeyenlere düşman kesildiler.
         Nereden ,kimin elinden kurtaracaklardı Türkiye ‘yi bu ‘’ milli kahramanlar ‘’ ?...
Onların öğretisine göre ,komünistlerin ve bölücülerin elinden …..
      Ülkede emeğin tam hakkını vermek ,ulusal gelirin dağılımnda denge sağlamak,ulusal kaynaklarımızdan yerli-yabancı sömürüyü kaldırmak ,toprak dağıtımını gerçekleştirip yüzyıllardan beri süregelen feodal düzene ve toprak köleliğine son vermek ,kısacası ,Türk insanına gerçek kişliğini kazandırma ve insanlık onurunu tattırma doğrultusunda 1961 Anayasası’nın öngördüğü sosyal reformları yaparak ülkemizde sosyal adaleti kurmak yolunda kim çalışrsa ve bu kavramlardan kim söz ederse o kimse ,kafası yokanmış gençlere göre bir komünisttir.
            İşte tedhiş dediğimiz acımasız öldürmecilik ,bir yanıyla bu çarpık düşünce ve inanıştan kaynaklanmaktadır.
           Türkiye ‘yi bölücülerin elinden kurtarma düşüncesine gelince:Anadolumuzda hangi ırktan ,hangi din ve mezhepten olursa olsun ,bütün halkı ‘’ Türk vatandaşlığı ‘’ kavramı altında birleştiren ,mutluluğunu bu vatanda arayan ,kendi yazgısını bu vatanın yazgısına bağlamış olan bütün kişilerin ‘’ Türk ‘’ sayıldığı Atatürk döneminde bölücülük diye bir kavram yoktu .Doğu ‘ da baş gösteren ayaklanmalar emperyalist devlet ajanlarının ‘’ din ,mukaddesat ‘’ gibi kutsal kavramları kullanarak yaptıkları kışkırtmaların etkisiyle olmuştu ve siyasal olmaktan  çok ekonomik kökenliydi .Bunlara karşı o zaman alınan önlemlerde su götürür  ve eleştirilebilir bir çok yön bulunabilir.Ama tarihsel geçmişe ,özellikle yakın tarihimize ,Ulusal kurtuluş Savaşı dönemine bakılırsa –Karadeniz yöresindeki Pantos ‘culuk ve Doğu sınırlarınıdaki Ermenicilik akımları dışında – herhangi bir bölücülük akımı görülmemişti.
            Şimdi doğudaki Müslüman halktan bir kısmını bölücülk doğrultusunda kışkırtmak isteyen bir akım varsa ,buna karşı vatan bütünlüğünü korumak ,fanatik bir ulusçuluk duygusuna kapılan gençlere değil ,doğrudan doğruya devlete düşer .Böyle olmasa ,kendi damarında saf Türk kanı dolaştığını şurada burada gerine gerine bağıranların karşısına baka bir takım gençler de çıkarak ,kendi damarlarında kürt kanı ,laz kanı ,çerkez kanı dolaştığını söylemeye başlar ve işte halk arasında korkunç bir düşmanlığın ve acımasız tedhiş hareketlerinin tohumları yeşerip  zehirli  meyvelerini böyle vermeye başlar .
     Bu arada .bölücülerden ayrı olarak ,yıkıcılığı ,daha doğrusu dış kaynaklı Ermeni tedhişçiliğini de unutmamak gerekir .Onların amacı ,sağıyla ,soluyla ,kürdü ,çerkezi ve Türk ‘yle birlikte bütün Türkiye ‘yi batırmaktır .Buna karşı önlem alacak olan kat ,yine devlettir ,tek tek ‘’ milli kahramlar ‘’ değil .
    Bütün bu düşün ve eylem karmaşasında oluşturulmak istenilen bulanık suda komünist devrim provasının balığını avlamak isteyen aymazlar ,şiddet eylemlerine karışmakla sol : ‘’Demokrasi ve particilik ,özgürlükçü bir yönetimle kalkınıp yükselmek ereğine ulaşmak için bir araçtır .Bu erek olmaksızın particilik yapılırsa ,hele partiler ,vatan sevgisinden uzak ,kısa görüşlü kişilerin eline düşerse ,partiler savaşımı ,ilkeler savaşımı olmaktan çıkıp ,kişiler savaşımı durumunu alır ve kan davasına dönüşür ve o zaman parsayı tepeden inmeci faşizm toplar.
       Devleti şiddet değil ,işte bu kör döğüşü yıkar.Şu halde tedhişin en birinci kaynağı ,devleti yönetenler arasındaki düşmanlığın ülkeyi zayıf düşürmesidir. İtalya ‘da  Aldo Moro ‘nun kaçırılması olayında alınan önlemler için   -  komünistler de içinde olmak üzere – bütün partiler birleştiler.Sağdan ve soldan yüzlerce genç evladımızın ve yiğit Doğan ÖZ  ‘ün öldürülmesi karşısında bizler ,İtalyanlar kadarda mı olamayacağız ?!....
Cumhuriyet gazetesi sayfa 2
2 NİSAN 1978
Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU 
Ord. Prof. Dr.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (d. 24 Ağustos 1904İstanbul - ö. 24 Şubat 1992İstanbul), Türk hukukçu, akademisyen, yazar ve gazeteci.
Galatasaray Lisesi (1924) ve Ankara ÜniversitesiAdliye Hukuk Mektebi (Hukuk Fakültesi) (1928) mezunudur. Doktora çalışmalarını İsviçre'de yapmıştır (1933). 1934 yılında İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'ne asistan olarak atanmıştır. Aynı yıl Doçent, 1942 yılında Profesör, ve sonra da Ordinaryus Profesör ünvanlarını almıştır. Aynı fakültede iki dönem dekan olarak hizmet vermiştir (1946-1948 ve 1952-1953). 1975 senesinde emekli olmuştur. Kurucu Meclis Milli Birlik Komitesi Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) ile aynı mecliste 1961 Anayasası'nı hazırlayan komisyonun üyeliği ve kâtipliğini yapmıştır. Araştırma ve röportajları Cumhuriyet ve Milliyet Gazeteleri'nde yayınlanmıştır.
Türkiye'nin günümüzde tanınan birçok hukukçusunun hocasıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin onursal başkanıdır.

ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...