Öncelikle bu kafadaki arakadaşların MIsıra doğru seyahat etmeleri şart.Madem bir sürü yasak istiyorlar en uygun yer .Kendi yaşadıklarını başkalarına empoze ettirmeye çalışmak çok cahilce ..
Her neyse öncelikle cahilliklerinden ötürü tebrik ederim .Şu gelişmiş teknoloji Yüzyılında bu kadar boş ,yobaz kalmak ayrı başarı .Hadi bu kadar herşeye karşısın teknolojinin nimetlerinden de faydalanma kardeşim ..al çadırını ,eşşeğini çık dağın başına ne müzik dinle ne kadın gör ,ne de kadın sesi duy ..Uzaklaşın birader azınlık olarak kalmaktansa ..ne çırpınıyosun daha buralarda helede rhiannasydı ,madonnasıydı ortalığı meme show ve müzikle yıkarken .
Teknolojiye uyum sağlamış bu insanlar yemeyip içmeyip kadınları nereden ,ne şekilde yasaklayabiliriz derdinde..o günah bu günah ..uçkuruna hakim olamayınca işi kadınları yasaklayarak ,toplumun dışında tutmaya çalışarak ,kapatarak ,konuşturmayarak işi çözmeye çalışıyolar .
Madem okumayı yazmayı öğrendiniz o zaman üşenmeyinde şunlarıda okuyun ....Mûsikiye İslâmi terimle meleklerin dili denilmiştir.(Elest bezmi’nin avazesi-Allahu Tealanın insanlarla anlaşma yaptığı toplantı .Melekler ve insan nefsi şahit gösterilmiş) Bu durum, müziğe eski çağlardan itibaren batıda da doğuda da tanrısal özellikler atfedildiğini gösterir
musiki :enstruman sesi,müzik ,seslein aralarındaki ilişki kutsal kabul edilir ve bu şekilde yaratılışın kökeinindeki ses ulaşılmaya çalışılır .Kültürlere göre ufak tefek değişiklikler görünsede uhrevi kabul edilir .Sanatların en yücesi kabul edilir çünkü taklit ederek veya görerek yada bir birikim sebebiyle oluşmaz .İnsanın Fıtratında olan bir algılama ve uygulamadır.Küçük bir çocuk oturup kitap yazamaz ama küçük bir çocuk müzik yapabilir düşündüğünüzün ötesinde ..eğitim almadan sadece içgüdüsel olarak ona uygundur.Resim ,heykel ,edebiyat mutlaka görülenlerin ,yaşanılanların farklı anlatımıdır ,müzik doğumunla seninle gelir .Bu yüzden uhrevidir.Pisagor ,eflatun Aristo pek çok İlk çağ Düşünür bilim adamları Matematik başta olmak üzere Sanat,astronomi,gezegenler,Müzik,Sanat ve bir çok konuda eserler vermişler bu konular üzerine çalışmışlarıdr..Onlar sonra ise şaşıracaksınız ama İslam Alimleri bu konulara gizli ilimler olarak yaklaşmışlar bu konularda gizli yürütülen çalışmalar yapmışlar ,belki de dünyanın ilk ansiklopedisi sayılabilecek İhvan-ı Safayı kaleme almışlardır..
Bu insanlar son derece İmanlı ,inançlı, eğitimli ve bilim-İslam ayrımını ve birleşimin müthiş bir şekilde bir araya getirmişlerdir.Bu kişilerin eğitimleri neredeyse tüm yaşamları boyunca sürüyordu Onlara göre insanın kötülüklerden, geçici eğilimlerden sıyrılıp, mutluluğa ulaştırıcı bir ahlak ilkesine kavuşması için bilgi gereklidir. Eski Yunan eğitim ve öğretim ilkelerini benimseyen İhvan üs-Safa, dört bölüme ayrılıyordu :
12-30 yaşlar arasındaki gençlerin katıldığı ilk bölümde öğretmenlerin sözlerine uymak, onların gösterdikleri yolda yürümek, düzenli bir nefis eğitimine alışmak gereği vardı.
30-40 yaşlar arasında olanların girdiği ikinci bölümde Dünya ile ilgili felsefi bilgiler öğretilirdi.
40-50 yaşlar arasında olanlar ilahi bilgiler üzerinde çalışırlardı. Bu basamağa erişenler bir takım ilahi sırlar öğrenir ve peygamberlere eşit sayılırdı.
Elli yaşından yukarı olanların kabul edildiği bölüme yükselenler "Melaike-i Mukarribin" denen ve Tanrı'ya en yakın melekler sırasındadırlar. Bu son sıraya girenler, içinde bulunduğumuz alemin ve şeriat kanunlarına bağlı bütün olayların üzerinde bir değer taşırlar....Matematik,Fen ilimleri,Astronomi,Müzik gibi konular ın içinde aşk,iman ,İslam ,vs gibi konularıda kendilerine göre ana başlıklar halinde belirleyip bunlar üzerinde çalışmalar yapmış sonrasında ise yayımlamışlardır.Eskinin Bilim adamları İmamlardan oluşuyordu ulema denilen bu sınıf gerekli buldukları zamanlarda bir araya gelerek başlıklara ayırdıkları konuları gizli toplantılarda tartışıyor ,tespit ediyor ve en son olarak yazıyorlardı .İhvan-ı Safa için 12.yüzyılda yazılan Arapçael yazması |
İhvan-ı safa sıradan insanların idrak edemeyeceği,anlayamayacağı bilgileri ,anlatımları anlıyorlardı.Bugünün sözüyle satır arakarında yazılmayanlarıda okuyabiliyorlardı .
İhvan üs-Safa düşünce ve görüşlerini, felsefi inançlarını "risaleler" yani dergiler adı verilen 52 kitapta toplamıştır. Başkanlığını Zeyd b. Rufaa, sekreterliğini Ebu Süleyman'ın yaptığı Risaleler Gazali (1058-1111), İbn Arabi (1165-1240) gibi İslam dünyasının bilginleri, kelamcıları, filozofları ve sufileri üzerinde geniş bir etki bırakmış, yazarları tarafından felsefe ile dinin uyumunu sağlamaya çalışan, Aristo ve Platon felsefeleriyle, Hermetik öğretileri, Yeni Fisagorculuğu, Sabiilerin öğretileri İslami öğretileri birleştirerek sunulmuştur.
Bu risaleleri yazanlar şunlardır :
el-Mukaddesî, Ebu'l-Hasan Ali bin Harun ez-Zencanî, Muhammed bin Ahmet el-Nehracûrî, el-Avfi, Zeyd bin Rifaa
Din anlayışı ise o dönem için son derece liberal ..kimseye baskı yok amacı hedeflenmiş .
Madde bütün kötülüklerin, eksikliklerin kaynağıdır. Bu yüzden maddeye bağlanmak kişiyi kötülüğe, eksikliğe sürükler.
Tin, Tanrı'dan fışkırmıştır, bütün everni kuşatır, engindir.Bütün öteki tinler, bu engin tinin bir bölümüdür.
Bunlara göre insan bedeni yok olduktan sonra ruh, Tanrı'ya dönecektir. Bütün alemi kuşatan engin ruhun kaynağı olan Tanrı'ya dönüş, büyük diriliştir (ba's-ü Ba'd el-mevt).İhvan üs-Safa çığırına bağlı kalanların ölümü ise, ruhların geldikleri yere dönmelerinden dolayı küçük diriliştir. Öz olan soylu ve yüce olan, ruhtur. Beden geçicidir, ölümlüdür.
İhvan-ı Safa'ya göre insanlar kusurlu da olsa mevcut dinlerden birini seçmelidirler çünkü bu dinsiz olmaktan daha iyidir, ayrıca her dinde hakikatin çeşitli unsurları bulunmaktadır. Mezhepler konusunda da İhvan-ı Safa liberal bir tutum takınmakta ve takipçilerine mezhep taassubundan uzak durmalarını öğütlemektedir. İnanç bir seçim işi olduğu için bu konuda kişilerin zorlanmasından, herhangi bir dine inanmaya mecbur tutulmalarından yana değildirler İhvan-ı Safa yazarları. Ancak dinin topluma ilişkin bazı kuralları toplumun huzur ve refahını sağlamaya yönelik olduğundan sosyal düzenlemelerin konusu haline gelebilir.
Allah aşkıda bilim olarak kabul edilir müzikte bilimdir.Seslerin birbirine uyumununu yaradılışla bağlantılı olduğu düşünülür.Akord edilirken gezegenlerin ve elementlerin uyumlu olarak kullanılması ile ,yine gezegen dönüş seslerine göre ayarlandığı söylene gelir.
Peki müzikle Allah aşkı bağlantısı nedir diye düşünülebilir.yardılışımızda olan müzik ,doğumla gelişimizle vardır.Bedenlenmeden önce ise ruh olduğumuza göre öncesinde ne yaşadık ki bu yetenek bize veriliyor? İhvan-ı safa da anlatılan Allah aşkı ,ilahi müzik ,Meleklerin sesi ..hepsi tek bir yerle bağlantılı çok öncesi ile ...Bezm-i Elest ..
Bezm-i Elest :İnsanların Yüce Allah’ın birliğini ikrar, Rablığını tasdik ettikleri vakit ve bu toplantının ismidir.
Allahu Tealâ, kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhları ve baba sulbündeki zerreleriyle bir anlaşma yapmıştırBu anlaşma, Kur’an-ı Hakim’de şöyle anlatılır:“Ey Rasulüm! Onlara o vakti hatırlat, hani Rabbin, Ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? dediOnlar da: Evet, sen bizim Rabbimizsin dediler (Onlarla birlikte Biz ve meleklerimiz buna) şahitlik ettik ki, kıyamet günü: Biz bundan gafildik, haberimiz yoktu demeyesinizYahut, bizden önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik; onların izinden gittik Batıla dalanların yüzünden bizi helak mi edeceksin? şeklinde küfrünüze mazeret ileri sürmeyesiniz diye böyle yaptık” (A’raf/172-173)
1- Allah'ın insanlardan aldığı söz insanın dünyaya gelişinden önce gerçekleşmiştir. Bütün insanların zürriyeti Âdem'in sırtından zerreler halinde çıkartılmış, ruh ve akıl verilerek kendilerine hitap olunmuş, onlar da sözlü olarak cevap vermişlerdir.
2- Nass'larda sözü edilen sözleşme mecâzî anlamda olup ruhlar âleminde değil, bedenlerin yaratılmasıyla gerçekleşmiştir. İnsanın Allah'ın varlığını ve birliğini kavrayabilecek bir nitelikte yaratılması sözlü olmayan, fıtrî denebilecek bir ahit ve misak niteliğindedir. Bu iki görüşten ilkini insan türüne ait genel bir sözleşme, ikincisini de her ferdin bizzat yaptığı sözleşme şeklinde değerlendirmek mümkündür
sonuca gelirsek ....İnsanlardan alınan söz dünyaya gelişimizden önce gerçekleşir . Bu ilahi ses, ilahi müzik ,orada duyduğumuz ses..
Doğumuyla müzikle gelen ise; ömrü hayatı boyunca yaratılışından önce duyduğu ,Bezm-i Elest te duyduğu sesi bulmaya çalışır onu taklit etmeye çalışır onun için Çalar ,o sebeple söyler,o sebeple beste yapar.O ana duyduğu özlemdir ,hatırlamaya çalışır.. düşüncesi vardır ..Tabiki bunlar çok detaylı incelenmesi gerekn ,felsefi konular.Bir çok önemli islam Alimi Yıllarca düşünüp ,araştırıp çalışıp bunları kitap halinde toplamışlardır.
Doğumuyla müzikle gelen ise; ömrü hayatı boyunca yaratılışından önce duyduğu ,Bezm-i Elest te duyduğu sesi bulmaya çalışır onu taklit etmeye çalışır onun için Çalar ,o sebeple söyler,o sebeple beste yapar.O ana duyduğu özlemdir ,hatırlamaya çalışır.. düşüncesi vardır ..Tabiki bunlar çok detaylı incelenmesi gerekn ,felsefi konular.Bir çok önemli islam Alimi Yıllarca düşünüp ,araştırıp çalışıp bunları kitap halinde toplamışlardır.
o haram bu haram ..bırakın bu işleri be kardeşim ..Sizler önce İslam felsefesini anlayın ki nasıl yüce bir dindir bilin..bilin ki cımbızla seçtiğiniz ,kafanıza göre çevrimlerle aklınıza uygun olanı seçip yasaklı olanları bulmaya çalışmak İslam değildir .Şeytan yakınlarınızda kol geziyor ..BUnları bırakın muhteşem İslamiyeti anlamaya çalışın ,Allah aşkı ile meşk edin ;Mevlana gibi bu aşkla dönün ..cımbızları bırakın kelimeleri bırakın Allahu Tealaya dönün ...
Müzikle ,enstrumanla uğraşacağına ..Ahlaklı yaşamak,Temiz olmak ,bilimle uğraşmak ,Allah için iyilik yapmak ,Hayvanlara eziyet etmemek,başkasının kadınına ,kızına bakmamak ,Çalmamak ,yalan söylememek ,vicdan sahibi olmak,dini para gibi harcayanlara karşı durmak ..kanka önce bunları yapın sonra kadın haram ,müzik haram diye zırvalamaya başlayın bence ..
kapişşşş