Sosyal
düzensizliklerin tohumları, çim tohumları gibi, bugünden yarına, çabucak filiz
vermez. Ekildiği bahçeyi ancak bir ay içinde yeşile boyar. Sertlik ve şiddetin
tohumları ise, yıllar sonra ülkeyi kana boyar.
1961 Anayasası nı Hazılayanlar sağdan 3.Velidedeoğlu |
Ünlü İngiliz yazarlarından
Herbert George WELLS ( 1886 – 1946 )
,sosyal ve politik nitelikteki yazı ve romanlarının yanı sıra ,’’Dünya
Tarihinin genel Çizgileri ‘’ adı altında özlü bir kitap da yayımlamıştır. Birinci
Dünya Savaşı ‘ndan sonra yayınlanan bu kitabın, önemli bir bölümü Mehmet Ali
Tevfik Bey tarafından ‘’ Cihan Tarihinin Umumi Hatları ‘’ başlığıyla Türkçeye
çevrilmiş ve 1928 ‘de Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlamıştır. Bu kitabın
hemen başındaki birinci bölüm,’’ Çağdaş Emperyalizm Felaketi ‘’ başlığını
taşır. Yazar, burada,emperyalist devletlerin tutumlarını eleştirirken sözü La
Haye ‘ de toplanan iki konferansa getirerek şöyle der :
‘’ Dünyadaki bağımsız devletlerden çoğu ikinici konferansa
delegeler gönderdiler .fakat bu delegeleri diplomatlar arasından seçtiler
;dünyanın özgür düşünceli düşünürlerinin ; görüşme ve kararlar üzerinde bir
etkisi olmadı .halk,bu konferanslara karşı ilgi göstermiyordu ‘’ (s.3) .Emperyalist
devletlerden ,özellikler Almanya ‘dan söz ederken şöyle der : ‘’ Almanya ,bütün
gücünü çocuklarının öğretim ve eğitimine ödüyordu ;Avrupa ‘da öğretim ve
eğitim sistemi en çok gelişmiş ülke
Almanya idi ,(…) Çağdaş Almanya ‘da iyi
ve büyük olarak her ne varsa ,Almanya bunları öğretmenlere borçluydu .(….) Ama
birinci derecede önemli bir şey vardır ki
o da, Almanya ‘da yetişen kuşakların
nasıl bir düşünce eğitimi aldıklarıdır. Hohenzollern sülalesinin yararına olarak
okul ,edebiyat ve basın ,sistematik bir kontrol altına alındı .(…) Almanların
bütün tarih öğretimi amacı ,HOHENZOLLERN hanedanının geleceğini sağlamaktı ..(…) Almanlar yavaş yavaş Almanya ‘yı ve Alman İmparatorunu doğa üstü şeyler gibi
görmeğe başladı .(…) Çağdaş devletlerden hiçbiri öğretim ve eğitime karşı bu
kertede büyük bir cinayet işlememiştir. (…) Bütün gençler aynı yöntemle
eğitilmişlerdi. Almanya öğretmenleri , profesörleri,
hatipleri , başkanları ,bu gençlerin anaları ve eşleri kendilerini şimdi pek yakın olan bu olgu için
hazırlamışlardı .Bu gençlerin hepsi ,patlamak üzere olan savaşı düşündük e
,kendilerini Almanya dışında bütün insanlığa ve Almanya içinde başkaldırıcı
işçilere karşı büyük bir yengi kazanmaya çağıran boru seslerini duyarak
titriyorlardı .Bir güreşçi , antremanı bitince nasıl coşkulu bir durumda bulunursa ,Almanya da öyle coşkulu bir durumdaydı ..’’ ( wells
,sözü edilen kitap s 5-11).
İngiliz yazarı ,kimi cümlelerini yukarıya aktardığımız
gözlemleriyle ,bir ulusun gençliğinin ,eğitim yoluyla ne gibi zararlı
doğrultulara yöneltilebileceğini – Birinci Dünya savaşı öncesi Kayzer Almanyası
‘nı ele alarak – çok çarpıcı bir biçimde vurguluyor. Onun anlattığı bu tip
eğitim süreci Hitler Almanyası’nda da egemen olduğu için ,İkinci Dünya Savaşı
öncesi durum arasında koşutşul vardı. Her iki savaşın sonrası ise ,Almanya için
yıkım olmuştur.
Bizde de
Demokrat Parti ‘nin 1950 ‘de iktidara gelmesinden sonra, özellikle 1953
yılından başlayarak ,bağnaz partizanlığı gittikçe gelimesi ,Cumhurbaşkanlığı
asasına DP simgesini işleten bir Devlet Başkanının ,karşılarındaki siayasal
muhalefeti ‘’ karınca gibi ezmek ‘’ ten söz etmesi ,bir Başbakanın ‘’ Vatan
Cephesi ‘’ adı altında zorba birlikleri kurması döneminde atılan tohumlar ,
günümüzün milli cephe uygulamalarına ,komando sertliklerine zemin hazırlayan
etkenlerden olmuştur.
Ben çok yakından
biliyorum ki ,27 mayıs Devirmi’nden sonra
Türkeş ‘in el attığı kurumların başında üniversite öğrenci yurtları
bulunuyordu .Türkeş ,eski Milli Birlikçi
genç arkadaşlarından kimisini ,oralardaki öğrencilieri işlemekle görevlendirmişti
.14 Kasım 1960 da bozulan bu girişim ,Türkeş ‘in yeniden politika sahnesine
dönmesiyle ikaldığı yerden sürdürüldü ,yalnız öğrenci yurtlarına değil ,Eğitim
Enstitürlerine de el atıldı .hele her
iki cephe hükümetinde ,genç ‘’beyin’’ler
üzerindeki bu işlem yoğunlaştırıldı .Öyle ki ,bu ‘’ gençlerden herbiri
kendisini ,Türkiye ‘yi kurtaracak ,gerekirse
bu uğurda ölecek öldürecek ,bir ‘’ milli kahraman ‘’ olarak görmeye
başladı .İşte bu düşüncede birleşen gençler ,kendileri gbi düşünmeyenlere düşman
kesildiler.
Nereden ,kimin
elinden kurtaracaklardı Türkiye ‘yi bu ‘’ milli kahramanlar ‘’ ?...
Onların öğretisine göre ,komünistlerin ve bölücülerin elinden
…..
Ülkede emeğin tam
hakkını vermek ,ulusal gelirin dağılımnda denge sağlamak,ulusal
kaynaklarımızdan yerli-yabancı sömürüyü kaldırmak ,toprak dağıtımını
gerçekleştirip yüzyıllardan beri süregelen feodal düzene ve toprak köleliğine
son vermek ,kısacası ,Türk insanına gerçek kişliğini kazandırma ve insanlık
onurunu tattırma doğrultusunda 1961 Anayasası’nın öngördüğü sosyal reformları
yaparak ülkemizde sosyal adaleti kurmak yolunda kim çalışrsa ve bu kavramlardan
kim söz ederse o kimse ,kafası yokanmış gençlere göre bir komünisttir.
İşte tedhiş
dediğimiz acımasız öldürmecilik ,bir yanıyla bu çarpık düşünce ve inanıştan
kaynaklanmaktadır.
Türkiye ‘yi
bölücülerin elinden kurtarma düşüncesine gelince:Anadolumuzda hangi ırktan
,hangi din ve mezhepten olursa olsun ,bütün halkı ‘’ Türk vatandaşlığı ‘’
kavramı altında birleştiren ,mutluluğunu bu vatanda arayan ,kendi yazgısını bu
vatanın yazgısına bağlamış olan bütün kişilerin ‘’ Türk ‘’ sayıldığı Atatürk
döneminde bölücülük diye bir kavram yoktu .Doğu ‘ da baş gösteren ayaklanmalar
emperyalist devlet ajanlarının ‘’ din ,mukaddesat ‘’ gibi kutsal kavramları
kullanarak yaptıkları kışkırtmaların etkisiyle olmuştu ve siyasal olmaktan çok ekonomik kökenliydi .Bunlara karşı o zaman alınan önlemlerde su götürür ve
eleştirilebilir bir çok yön bulunabilir.Ama tarihsel geçmişe ,özellikle yakın
tarihimize ,Ulusal kurtuluş Savaşı dönemine bakılırsa –Karadeniz yöresindeki
Pantos ‘culuk ve Doğu sınırlarınıdaki Ermenicilik akımları dışında – herhangi bir
bölücülük akımı görülmemişti.
Şimdi
doğudaki Müslüman halktan bir kısmını bölücülk doğrultusunda kışkırtmak isteyen
bir akım varsa ,buna karşı vatan bütünlüğünü korumak ,fanatik bir ulusçuluk
duygusuna kapılan gençlere değil ,doğrudan doğruya devlete düşer .Böyle olmasa
,kendi damarında saf Türk kanı dolaştığını şurada burada gerine gerine
bağıranların karşısına baka bir takım gençler de çıkarak ,kendi damarlarında kürt
kanı ,laz kanı ,çerkez kanı dolaştığını söylemeye başlar ve işte halk arasında
korkunç bir düşmanlığın ve acımasız tedhiş hareketlerinin tohumları yeşerip zehirli
meyvelerini böyle vermeye başlar .
Bu arada
.bölücülerden ayrı olarak ,yıkıcılığı ,daha doğrusu dış kaynaklı Ermeni
tedhişçiliğini de unutmamak gerekir .Onların amacı ,sağıyla ,soluyla ,kürdü
,çerkezi ve Türk ‘yle birlikte bütün Türkiye ‘yi batırmaktır .Buna karşı önlem
alacak olan kat ,yine devlettir ,tek tek ‘’ milli kahramlar ‘’ değil .
Bütün bu düşün ve
eylem karmaşasında oluşturulmak istenilen bulanık suda komünist devrim
provasının balığını avlamak isteyen aymazlar ,şiddet eylemlerine karışmakla sol
: ‘’Demokrasi ve particilik ,özgürlükçü bir yönetimle kalkınıp yükselmek
ereğine ulaşmak için bir araçtır .Bu erek olmaksızın particilik yapılırsa ,hele
partiler ,vatan sevgisinden uzak ,kısa görüşlü kişilerin eline düşerse
,partiler savaşımı ,ilkeler savaşımı olmaktan çıkıp ,kişiler savaşımı durumunu
alır ve kan davasına dönüşür ve o zaman parsayı tepeden inmeci faşizm toplar.
Devleti şiddet değil ,işte bu kör döğüşü
yıkar.Şu halde tedhişin en birinci kaynağı ,devleti yönetenler arasındaki
düşmanlığın ülkeyi zayıf düşürmesidir. İtalya ‘da Aldo Moro ‘nun kaçırılması olayında alınan
önlemler için - komünistler de içinde olmak üzere – bütün partiler
birleştiler.Sağdan ve soldan yüzlerce genç evladımızın ve yiğit Doğan ÖZ ‘ün öldürülmesi karşısında bizler ,İtalyanlar
kadarda mı olamayacağız ?!....
Cumhuriyet gazetesi sayfa 2
2 NİSAN 1978
Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU
Ord. Prof. Dr.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (d. 24 Ağustos 1904, İstanbul - ö. 24 Şubat 1992, İstanbul), Türk hukukçu, akademisyen, yazar ve gazeteci.
Galatasaray Lisesi (1924) ve Ankara Üniversitesi, Adliye Hukuk Mektebi (Hukuk Fakültesi) (1928) mezunudur. Doktora çalışmalarını İsviçre'de yapmıştır (1933). 1934 yılında İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'ne asistan olarak atanmıştır. Aynı yıl Doçent, 1942 yılında Profesör, ve sonra da Ordinaryus Profesör ünvanlarını almıştır. Aynı fakültede iki dönem dekan olarak hizmet vermiştir (1946-1948 ve 1952-1953). 1975 senesinde emekli olmuştur. Kurucu Meclis Milli Birlik Komitesi Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) ile aynı mecliste 1961 Anayasası'nı hazırlayan komisyonun üyeliği ve kâtipliğini yapmıştır. Araştırma ve röportajları Cumhuriyet ve Milliyet Gazeteleri'nde yayınlanmıştır.
Türkiye'nin günümüzde tanınan birçok hukukçusunun hocasıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin onursal başkanıdır.