Friday, August 24, 2012

STEVE JOBS NASIL VEDA ETTİ


ilk yayin tarihi  28 Temmuz 2009





"bugun dunyanin en iyi universitelerinden birinin diploma toreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. ben universiteden hic mezun olmadim. dogruyu soylemek gerekirse, mezuniyete en yaklastigim an da bu an!






sizlere hayatimla ilgili uc hikaye anlatacagim. hepsi bu. buyutulecek birsey degil. sadece uc hikaye.

ilki noktalari birlestirmekle ilgili.

ilk 6 aydan sonra reed universitesinde derslere girmeyi biraktim, ancak gercek anlamda okulu birakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldim. okulu neden biraktim?

olay ben dogmadan baslamisti. biyolojik annem genc, evlenmemis bir universite mezunuydu ve beni evlatlik vermeye karar vermisti. beni universite mezunu bir ciftin evlatlik almasini cok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karisi tarafindan alinmam icin hersey hazirdi. tek sorun, ben ortaya ciktiktan sonra, beni evlat edinecek ciftin esasinda bir kiz cocugu istediklerini anlamis olmalariydi. bir gece yarisi, bekleme listesinde olan mustakbel aileme bir telefon geldi: "elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?". onlar da "tabii ki" diye yanitladilar. biyolojik annem, annemin universiteyi, babamin ise liseyi bile bitirmemis oldugunu ogrendiginde evlatlik verme islemini tamamlayacak son kagitlari imzalamayi reddetti. ancak birkac ay sonra, ailemin beni universiteye yollayacaklarina dair soz verdikten sonra ikna oldu.

ve 17 sene sonra universiteye basladim ama saf bir sekilde neredeyse stanford kadar pahali bir okul sectim ve emekci ailemin butun birikimleri benim okul parama gidiyordu. alti ay sonra, buna degmeyecegini farkettim. hayatimla ilgili ne yapmam gerektigi konusunda hicbir fikrim yoktu ve universitenin de bunu bulmam icin bana nasil fayda saglayacagini cozememistim. ve orada durmus ailemin hayat boyu biriktirdigi parayi harciyordum.. sonucta okulu birakmaya ve herseyin yoluna girecegine inanmaya karar verdim. o zaman cok korkutucu gelmisti ama geriye donup baktigimda hayatimda verdigim en iyi kararlardan biri oldugunu goruyorum. okulu biraktigim an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi cekmeyen tum dersleri almama gerek kalmamisti. boylece sadece bana ilginc gozuken derslere girebilecektim.

bu aslinda hic de romantik bir durum degildi. yurt odam olmadigindan arkadaslarimin odalarinda yerde yatiyor, kola siselerinin 5 sentlik depozitolariyla yemek aliyor, her pazar aksami guzel bir yemek yemek icin 7 mil uzaktaki hare krishna kilisesine gidiyordum. cok guzeldi. merakim ve sezgilerim sayesinde icine dustugum cogu sey daha sonra benim icin paha bicilmez deneyimlere donustu.

bir ornek vereyim: o zamanlar reed universitesi muhtemelen ulkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. kampusteki her poster, cekmecelerdeki her etiket, cok guzel sekilde elle kaligre edilmisti. okulu birakmis oldugum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadigim icin kaligrafi dersi alip nasil yapildigini ogrenmeye karar verdim. serif ve san serif yazi karakterleri, degisik harf kombinasyonlari arasindaki boslugu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanin ne oldugu hakkinda cok sey ogrendim. cok guzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hicbir sekilde bunu yakalayamazdi ve ben bunu muhtesem buldum. bunlarin hayatimda pratik bir uygulama bulma olasiligi yoktu. ama on sene sonra, ilk macintosh'u tasarlarken, bir anda aklima geliverdi. bunlarin hepsini mac'te kullandik. mac guzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardi.

eger o derse hic girmemis olsaydim, mac hic cok yonlu yazi karakterlerine veya bosluklari dogru orantida kullanan fontlara sahip olmayacakti. windows da mac'ten kopyaladigina gore, hicbir kisisel bilgisayarin bunlara sahip olmayacagi muhtemeldir. okulu birakmamis olsaydim, o kaligrafi dersine girmemis olacaktim, ve kisisel bilgisayarlar su an sahip olduklari o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi. tabii ki universitedeyken noktalari ileriye bakarak birlestirmek imkansizdi. fakat on sene sonra geriye donup baktigimda hersey cok ama cok berrakti.

tekrar soyluyorum, noktalari ileriye bakarak birlestiremezsiniz; onlari sadece geriye baktiginizda birlestirebilirsiniz. noktalarin gelecekte bir sekilde birlesecegine inanmaniz gerekiyor. bir seye guvenmelisiniz - tanriya, cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi bir seye. bu yaklasim beni hicbir zaman yolda birakmadigi gibi hayatimi da butunuyle degistirdi.

ikinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.
hayatimin erken bir doneminde neyi sevdigimi buldugum icin sansliydim. woz (steve wozniak) ve ben apple'i 20 yasindayken ailemin garajinda kurduk. cok yogun calistik, ve 10 sene sonra apple garajdaki iki kisiden, 4000 calisani olan 2 milyar dolarlik bir sirkete donusmustu. en nadide urunumuz macintosh'u piyasaya surdugumuzde ben 30 yasina yeni basmistim.

ardindan kovuldum!



 




kendi kurdugunuz bir sirketten nasil kovulabilirsiniz? soyle: apple buyuk bir sirket haline geldigi icin biz de sirketi benimle birlikte yonetebilicek, yetenekli olduguna inandigim birini ise aldik ve ilk sene isler iyi gitti. fakat daha sonra, gelecege yonelik goruslerimiz farklilik gostermeye basladi ve bir noktada koptu. bu noktada yonetim kurulumuz onun tarafinda yer aldi. sonucta 30 yasinda disarida kalmistim. hem de herkesin gozu onunde. hayatimin odak noktasi olan sey bir anda yokolmustu, bu buyuk bir yikimdi.

birkac ay ne yapacagimi bilemedim. bir onceki girisimci nesli yuz ustu birakmis, rutbe tam bana teslim edilirken onu elimden dusurmus gibi hissetmistim. dave packard ve bob noyce'dan bu basarisizligim icin ozur diledim. fazla goz onunde olan bir basarisizlik sembolu olmustum ve vadiden kacmayi bile dusundum. fakat icimde bir seyler uyanmaya basladi, yaptigim isi hala sevdigimi farkettim. apple'da olanlar bunu en ufak sekilde degistirememisti. dislanmistim ama hala asiktim. ve yeniden baslamaya karar verdim.
o zaman farkina varmamistim ama apple'dan kovulmak basima gelebilecek en iyi sey olmustu. basarili olmanin agirligi yeniden baslamanin hafifligiyle yer degistirmisti, hicbir sey hakkinda eskisi kadar emin degildim. hayatimin en yaratici donemine girmek uzere ozgurlesmistim.

sonraki bes sene next adinda bir sirket kurdum, pixar adinda baska bir sirket, ve esim olacak inanilmaz kadina asik olmustum. pixar'da dunyanin ilk bilgisayar animasyon filmi toy story'yi yarattik ve su an dunyanin en basarili animasyon studyosuyuz. inanilmaz olaylar zincirinden sonra, apple next'i satin aldi, ben apple'a dondum ve apple'in yenilenmesinin kalbinde next'te gelistirdigimiz teknoloji yatiyor. ve laurence ile harika bir aile kurduk.

apple'dan kovulmamis olsaydim bunlarin hicbirinin olmayacagindan son derece eminim. tadi cok kotu bir ilacti, ama sanirim hastanin da buna ihtiyaci vardi.

bazen hayat kafaniza bir tuglayla vurur. sakin inancinizi kaybetmeyin.
devam etmeme sebep olan seyin yaptigim ise olan askim olduguna ikna olmus durumdayim. neyi sevdiginizi bulmaniz gerek. ve bu asklariniz icin gecerli oldugu gibi isiniz icin de gecerlidir. isiniz hayatinizin buyuk bir kismini kaplayacak ve gercek anlamda tatmin olmanin tek yolu harika bir is olduguna inandiginiz seyi yapmanizdir. ve harika bir is yapmanin tek yolu ise yaptiginizi sevmenizden gecer. henuz bulamadiysaniz, aramaya devam edin.

durulmayin. tum gonul meseleleri gibi, onu buldugunuz zaman anlayacaksiniz. ve her buyuk iliski gibi, seneler gectikce daha da guzellesecek. yani bulana kadar devam edin. yilmayin.

ucuncu hikayem olum hakkinda.
on yedi yasindayken, soyle bir sey okumustum:
"her gununu, hayatinin son gunuymus gibi yasarsan, gunun birinde hakli cikarsin."

bu cumle beni cok etkilemisti ve o gunden bu yana, yani 33 yildir, her sabah aynaya bakip, kendi kendime hep sunu sordum: "eger bugun hayatinin son gunu olsaydi, bugun (normalde) yapacagin seyleri yapmak ister miydim?" uzun sure art arda, "hayir," yanitini verdigimde, bir seyleri degistirmem gerektigini anladim.
insanin kisa sure icinde olecegini bilmesi, yasantisina damga vuracak kararlar vermesi acisindan buyuk onem tasir. cunku her sey, tum dis beklentiler, gururlar, kucuk dusme ya da basarisizlik korkulari - tum bunlar olum karsisinda degerlerini yitirir, yalnizca olumdur onemli olan.

kaybedecek bir seyler oldugu (tuzak) dusunceyi yok etmenin en iyi yolu insanin olecegini hatirlamasidir. zaten ciplak ve savunmasizsin. yureginin sesini dinlememen icin hicbir neden yok.







bir yil kadan once bana kanser teshisi kondu. sabah 7:30?da girdigim ultrasonda pankreastaki tumor bariz bir sekilde gorunuyordu. bense pankreasin ne oldugunu bile bilmiyordum. doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansiz oldugunu ve uc ila alti aydan fazla yasamayi beklemememi soylediler. bu, cocuklariniza ilerideki 10 yil icinde soyleyeceklerinizi birkac ay icinde soylemeye calismak demekti. bu, aileniz rahati icin gerekli herseyin kisa zamanda yapilmasi demekti. bu veda etmek demekti.
butun gun o teshisle yasadim. aksama dogru biyopsi yapildi, bogazimdan bir endoskop soktular, mide ve bagirsaklarimdan gecerek bir igneyle pankreasimdaki tumorden birkac hucre aldilar. ben narkozla uyutulmustum, fakat esimin soyledigine gore doktorlar alinan hucreleri mikroskobun altina koyduklarinda sevinc cigliklari attigini soyledi. benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir turdenmis. ameliyat oldum ve simdi iyilestim.
beni olume en cok yaklastiran olay budur ve umarim uzun yillar boyunca bir daha bu denli yaklasmam. bu deneyimi yasamis biri olarak diyebilirim ki olum faydali fakat sadece entelektuel bir kavramdir.

hic kimse olmek istemez. cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek ugruna olumu goze almak istemezler. oysa olum hepimizin ortak sonu. simdiye dek hic kimse olumden kacamamistir. bunun boyle de olmasi gerekir, cunku olum hayatin en guzel icatlarindan birisi. hayatin degisim ajani. yenilere yer acmak icin, eskilerden kurtulmanin tek caresi. su an icin yeni sizsiniz, ama gunun birinde, ustelik pek yakinda siz de eskiyecek ve aradan cikarilacaksiniz. bu kadar acimasiz oldugum icin uzgunum, ama gercek bu.
zamaniniz kisitli, bu yuzden baskalarinin hayatini yasayarak onu harcamayin. baskalarinin dusuncelerinin sonuclariyla yasama dogmasina takilip kalmayin. baska insanlarin fikirlerinin gurultusunun kendi kalbinizin sesini duymanizi engellemesine izin vermeyin. ve en onemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediginizi bilirler. bunun disindaki hersey ikinci planda.

gencligimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayilan, the whole earth catalog adinda inanilmaz bir yayin vardi. menlo park yakinlarinda yasayan steward brand adinda biri tarafindan siirsel bir tarzla kaleme alinmisti. size anlattigim bu olay, 1960′lardan kalma, masa ustu bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayinlardan once, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameralarin yardimiyla yapilmisti. google ortaya cikmadan 35 yil once, dergi formatinda bir google gibiydi: idealistti, anlasilir bilgiler ve harika goruslerle doluydu.

stewart ve ekibi bunun bircok baskisini yayimladilar ve dergi miyadini doldurdugunda son bir baski yaptilar. 1970'lerin ortalariydi, o zamanlar sizin yaslarinizdaydim. son baskinin arka kapaginda, sabahin erken saatlerinde cekilmis bir yol fotografi vardi, hani her maceracinin kendini otostop cekerken bulabilecegi yollardan biri.

fotografin altinda su sozler yer aliyordu: "ac kalin, budala kalin (stay hungry. stay foolish)." aramizdan ayrilirken bize verdikleri veda mesajlari buydu. ac kalin, budala kalin. kendim icin hep bunu diledim. ve simdi, sizin icin de ayni dilekte bulunuyorum:

ac kalin, budala kalin.

hepinize cok tesekkur ederim."



ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...