Wednesday, August 29, 2012

George Orwell'ın Burma Günleri'nden Arakan'a...





Bugünlerde Arakan'da Müslümanların yaşadığı dram, gözleri bir anda eski adı Burma olan Myanmar'a çevirdi. İngiliz romancı George Orwell'ın sömürge memuru olarak görev yaptığı günlerin izlenimleriyle kaleme aldığı ve 1934'te yayımlanan "Burma Günleri", okuru Myanmar'da bugün yaşananların uzak ve derin köklerini düşünmeye götürüyor.
Kalbin uzlet burcuna çekildiği, neye baksanız şefkat, neye dokunsanız rahmet olan günlerde; uzaklarda, çok uzaklarda yağmur damlalarının baharat kokularıyla ağırlaştığı bir yerde yani Burma'da, Arakanlı Müslümanlar için yer demir gök bakırdı. Meğer dünya, ona sırtını dönmekle arkada kalmıyormuş! O uzak beldeden gelen görüntüler, kan topakları gibi kalbe, kalbin en naif yerine çöküveriyordu. İşte o an istedim ki duaya açtığım elim ta bulutlara değsin, kalbimin nabzı gökkubbede duyulsun ama acıları dinsin o insanların.
Bilmediğimiz, bilemediğimiz 'o' yerde 'o' acılar hep varmış, evlerin yakılması, insanların hesapsız kitapsız öldürülmesi, yerlerin yurtların terk edilmesi... sözüm ona o hayatın bir parçasıymış. İşte böylesi bir burgaçta gördüm ki kitap, aslında ne çok hayatmış! Üzerinde çok da durmadığımız, bir sayfaya öylesine gelip kurulmuş kelimelerden, kimseye değmeden kendisini anlattığını sandığınız bir hikâyeden çatılmış bir kitap, meğer ne kadar da çok dokunurmuş hayata. Bu günlerin üzerinden, bir zımpara gibi geçip giden, tenimizi kanatmasa da çizikler içinde bırakan bir kitaptan, George Orwell'ın 'Burma Günleri'nden bahsediyorum.
Orwell'ın anlattığı Burma, bugün dünya gündemine gelen kıyımı anlatmıyor. Ama belki de onun işaret ettiği 'öyle anlar vardır ki kişinin bütün karakterini ele verir' sözünün alanını biraz daha açıp, şu hüküm etrafında düşünmemize de imkân tanıyor: 'öyle olaylar yaşanır ki bir ülkenin karakterini ortaya döküverir.' Orwell'ın Burma'sında İngiliz sömürgeciliğinin, üzerine kurulduğu bütün değer yargılarını yozlaştırdığı, zorbalık silahıyla medenileştirdiği bir halkın hayatı anlatılır.
Orwell, büyük resmi çizerken sömürgeci İngiliz bakışını Bolşevik Flory'nin şefkatli fakat çekingen ve Ellis'ın küçümseyici, huşunetli dili üzerinden aktarır. Burmalı yerli dünyayı ise çıkarı uğruna bütün dünyayı yakacak kadar gözü kara, sinsi sulh yargıcı U Po Kyin ve İngilizlere duyduğu derin ve karşılıksız sevgiye rağmen hiçbir zaman bir beyaz saygısı, sevgisi kazanamayacak kadar siyah kalan Dr. Veraswami üzerinden çizer. Fakat resmin tamamı Ko S'la, Mr. Macgregor, Elizabeth, Lackerstenler, Maxwell gibi kahramanlar üzerinden tamamlanır. Orwell'ın Burma'sında yan yana yaşansa da asla ortak bir yaşama varmayan bir dünya vardır. Ta ki U Po Kyin'in organize ettiği suni bir kalkışmaya kadar. Polis Maxwell, tam isyancılar dağılırken silahına sarılır ve bir kişiyi öldürür. Bir zaman sonra öldürülen isyancının yakınları Maxwell'i öldürürler. Buna oldukça hışımlanan kereste tüccarı Ellis, elindeki sopayla bir Burmalı çocuğun gözünü kör eder ve o ana kadar, siyah ve beyaz dünyalar arasında asla aşılamayacak gibi görünen eşik aşılır; yüzlerce Burmalı sadece İngilizlerin kabul edildiği Avrupa Kulüp'ünün etrafını çevirip Ellis'ı ister. İsyan, Flory'nin gözü pekliği sayesinde bastırılır. Ama bunlardan sonra zaten mutsuzluğun ağır ve siyah bulutlar gibi üzerine çöktüğü Burma'da hayat daha koyu bir karanlığa bürünür.
Orwell'ın kurduğu dünyada sevilebilecek hiçbir Burmalı karakter yoktur. Kendi aralarında kurdukları iptidai ve zalim ilişkiler, hissettikleri derin aşağılık duygusu, tenezzülün sınırlarını zorlayan karanlık ve değersiz entrikalar, onları okurun gözünde sevilemeyecek kadar uzaklaştırır. Bu, Orwell'ın mı yoksa romanın sömürgeci İngiliz kahramanlarının gözü müdür bilinmez ama o gözde görülen hiçbir Burmalı sevilebilecek bir mesafede değildir. Onlara en yakın duran Bolşevik Flory bile kahramanları okura yaklaştıramaz. Orwell'ın bu tavrı Edward Said'in de gözünden kaçmaz. Said, Şarkiyatçılık'ta, Orwell'ın Marakeş'i anlatırken kullandığı dili didikler ve onun temiz sicilini tartışmaya açar. Değil mi ki , "... (Marakeş'te) yürürken insanlar arasında yürüdüğünüze inanmak güç gelir. İnsanların yüzleri kara- ne kadar da çoklar! Sahiden sizin etiniz gibi mi etleri? Adları var mı? Yoksa arılar, mercan sinekleri gibi kara malzemeden mi ibaretler?" diyen de Orwell'dır. Burma Günleri'nde de Orwell, kara insanların kimlik algılarını, kendilerini olumsuzlamaları üzerine kurar. Orwell romanda sadece üç kez, üç farklı Müslüman'ın adını anmakla yetinir.
Kitap hayli dolambaçlı ve zorlu bir yolculuktan sonra anlattığı ülkeye, Burma'ya varmıştır. Burma Günleri ilk kez 1934'te Amerika Birleşik Devletleri'nde yayımlanmış, İngiltere'de ise ancak roman ve yazarı hakkında yasal bir işlem yapılmadığı görüldükten sonra basılmıştır. Halklar da bireyler gibidir, kendilerini ilgilendirenleri en son duyarlar. Kitap, sömürgecilik dönemi sona erinceye kadar Hindistan ve Burma'da yasaklanmış ve okuyanlar hakkında yasal işlem yapılmıştır.


KAYNAK:ZAMAN MEHMET ÖZTUNÇ   -   21.08.2012

Tuesday, August 28, 2012

Diyette 45 hayati kural;)


Hayata dair 45 ders:)

Plain Dealer, Cleveland, Ohio'lu 90 yaşındaki Regina Brett'in kaleminden: 
1. Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel.

2. Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!


3. Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun değil.

4. Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!


5. Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.

6. Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok!. Fikir farklılıklarını kabul et.

7. Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla! Tek başına ağlamaktan evladır.

8. Küçükte olsa sevdiklerini hediye ver, bu seni ve onları mutlu eder.

9. İlk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır.

10. Söz konusu çikolataysa, direnmenin anlamı kalmıyor.

11. Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!











12. Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma.

13. Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!


14. Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!

15. Göz kırpacak kadar bir zamanda her şey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz.

16. Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.

17. Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe at.

18 Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.


19. Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı.
 
20. Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla "hayır" sözcüğünü cevap kabul etme.

21. Mumları yak, değerli yatak takımlarında uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al. Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir.

22. Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.

23. Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.

24. En önemli seks organı beyindir.

25. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! .

26. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??"

27. Daima yaşamı seç.

28. Herkesi, her şeyi affet.

29. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .

30. Zaman her imkâna sahip. Zaman tanı!

31. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir.

32. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.

33. Mucizelere inan.

34. Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil.

35. Hayatı denetlemeyi bırak! Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.

36. İki seçeneğin var "Erken ölmek" ya da "yaşlanmak".
 
37. Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.

38. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır.

39. Her gün dışarı çık.Mucizeler her yerde seni bekler!.

40. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık.
 
41. Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz.

42. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın.

43. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!

44. Yol ver!

45. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir.

PHOTOSHOP MUCİZESİ




































ANGELİNA JOLIE VE SUNNET


Angelina jolie ..abd li film yıldızı ..nihayet brad pitt le evlilik aşamasındalar..ölüceklerdi yaşlılıktan nerdeyse..o kadarda geç evlenilmez ki birader..çok iyi bir insana benziyor..bi sürü çocuk doğurduğu gibi ..aynı zamanda evlatta edindi..mütemadiyen ihtiyacı olanlara yardıma koşuyor  ...işte sanatçı böyle olmalıdır bana kalırsa...


Avrupa Birliği’nin yayınladığı rapora göre, her yıl yaklaşık 3 milyon kız, günde 8 bin kız sünnet ediliyor.

AB/UNICEF işbirliğiyle Afrika ülkelerinde uygulanan projeyle binlerce kadının “genital mutilation” olarak bilinen kadın sünnetinden kurtarıldığı belirtildi.
-AB raporuna göre, kadın sünneti kızları “evlenebilir” kılmayı amaçlıyor. 70 ila 140 milyon kız ya da kadının, kadın sünnetinin değişik biçimlerine uğramış olduğu ve hayatlarını acılı komplikasyonlarla sürdürdükleri tahmin ediliyor. Her yıl yaklaşık 3 milyon kız (günde 8 bin kız) uygulamanın sonuçlarına katlanıyor. Uygulama Afrika ülkelerinin yanı sıra bazı Orta Doğu ve Asya ülkelerinde görülüyor.
Avrupa Birliği, dünya üzerinde 70 ila 140 milyon kadının ilkel bir uygulama olan “kadın sünneti”ne maruz bırakıldığını belirtti. Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ile birlikte uygulanan bir projeyle Afrika’da binlerce kadının ilkel bir uygulama olan kadın sünnetinden kurtarıldığını bildirdi. AB’ye göre günde 8 bin kız kadın sünneti uygulamasıyla karşı karşıya kalıyor.
AB’nin Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yayınladığı “Sosyal Değişimin Dinamikleri: Beş Afrika Ülkesinde Kadın Sünnetinin Terkedilmesi” başlıklı raporuna göre, farkındalık oluşturmaya yönelik eğitim projesi sonucu Mısır, Eritre, Etyopya, Senegal ve Sudan’daki çeşitli topluluklarda binlerce kız bu uygulamadan kurtuldu.
-“MISIR’DA ORAN YÜZDE 91”-
Raporda şöyle denildi:
“-15-49 yaş arasındaki kadınların yüzde 28’inin sünnet edildiği Senegal’de şaşırtıcı ilerleme sağlandı. Sadece on yıl içinde 5 bin 300 üzerinde topluluk uygulamayı terk etti, Senegal 2015 itibarıyla uygulamayı tamamen bırakacak noktaya geldi.
-Proje, kadın sünnetinin genç yaş grupları arasında daha az yaygın noktaya gelmesiyle, kadınlarının yüzde 91’i uygulamadan etkilenen Mısır’da da benzer ilerleme sağladı. Uygulamayı terk etmek üzere sözleşme imzalayan ailelerin sayısı önemli ölçüde arttı: 2007’de 3 bin, 2011’de ise 17 bin 772 aile imzaladı.
-Etiyopya’da büyük yaygınlık oranlarına karşın benzer şekilde azalma sağlandı. (2000 ile 2005 arası oran yüzde 80’den yüzde 74’e indi.)
-Proje, cinsiyet normlarına ilişkin yaygın sosyal ağlar üzerinden ortak kararlar alma yanında, insan hakları sorunları hakkında ulusal ve topluluklar bazında geniş katılımlı tartışmaları teşvik ederek kadın sünnetinin tehlikeleri konusunda farkındalık oluşturdu. Yöntem toplulukların ilçe bazında bir araya gelerek kadın sünnetinden vazgeçilmesi için kamu bildirileri yayınlamalarıyla sonuçlandı.
-AB Komisyonu’nun Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Andris Pielbalgs ulaşılan sonuçları memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, şunları söyledi:
“Hala var olan ve insan haklarına alenen aykırı olan bu uygulama 21’inci yüzyılda kabul edilemez. Memnuniyetimizin nedeni AB yardımının gerçek bir fark ortaya çıkarmasıdır. Tabanda, kadın sünnetinin tehlikeleri üzerinde farkındalığı artırarak, onlara gelecekte kendi topluluklarının etkin bir parçası olma şansı verme yanında, Afrika çapında genç kadınlara bir alternatifle yardım sağladık.”
-HER GÜN 8 BİN KIZ-
Rapora göre birçok Afrika ülkesinde kadın sünneti, kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir gelenek. Uygulama kızları “evlenebilir” kılmayı amaçlıyor. 70 ila 140 milyon kız ya da kadının, kadın sünnetinin değişik biçimlerine uğramış olduğu ve hayatlarını acılı komplikasyonlarla sürdürdükleri tahmin ediliyor. Her yıl yaklaşık 3 milyon kız (günde 8 bin kız) uygulamanın sonuçlarına katlanıyor. Uygulama Afrika ülkelerinin yanı sıra bazı Orta Doğu ve Asya ülkelerinde görülüyor. Genellikle 5-11 yaş arası kızlar herhangi bir tıbbi gözetim olmadan uygulamaya tabi tutuluyor, ancak bulgular sünnete uğrayan kızlarda yaşın düştüğünü gösteriyor.
Beş Afrika ülkesinde uygulanan AB/UNICEF projesi uygulamaya son verilmesi için toplumsal normların nasıl değiştirileceğine ilişkin kapsamlı bir anlayış üzerine temellenen ortak yaklaşımı sağladı. UNICEF’in 2008-2012 yılları arasında uyguladığı projeye AB 4 milyon euro katkı sağladı.
-AVRUPA’DA DA GÖRÜLÜYOR-
Raporda uygulamanın neden ısrarla sürdürüldüğü sorusuna yanıt da arandı. Kadın sünneti Avrupa, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve ABD’de göçmen gruplar arasında da görülüyor. Bu topluluklar uygulamayı tehlikeli ya da hakların ihlali olarak anlamıyor, kadının kendini koruması ve birçok durumda kendisini “evlenmeye layık hale getirmesi” için atması gereken bir adım olarak değerlendiriyor. Ebeveynler kızlarını onlar için en iyi geleceği güvence altına almak için sünnet ettiriyor. Töre ya da sosyal beklentiler, uygulamanın yaygınlaşmasında bireysel kaçışı son derece güç hale getiriyor. Aileler, uygulamanın ciddi tehlikelerini biliyor ancak toplumsal beklentilere karşı geldikleri gerekçesiyle karşılaşılacak tepkilerden ürktükleri için kadın sünneti devam ediyor. Ailelere göre uygulama, terk edilmesi durumunda karşılaşılacak negatif tepkilerden daha az zararlı.

Miranda Kerr ve şaşırtan Bilgiler :D


orlando bloom -miranda kerr bloom



     Mİranda Kerr uzun boylu güzel ,model ,gösterişli genç bir kızcağız..Orlando Bloomla evlendi  ..yine erkek milletinin iç geçirdiği kızcağızlardan biri..O da herkes gibi yiyor -işiyor,içiyor,kusuyor,kanıyor,yaralanıyor,sçyor,çocuk doğuruyor ,terliyor,yağlanıyor.adet oluyor normal bir insan ..





  • Salatalığın %97'si sudan oluşmaktadır.
  • Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür. 
  • Sümüklü böceklerin dört tane burnu vardır. 
  • Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
  • Bukalemunların dilleri, vücutlarından iki kat daha uzundur. 
  • Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
  • İnsan elinde, en yavaş uzayan tırnak baş parmağınki, en hızlı uzayan tırnak ise orta parmağınkidir.
  • Kıta isimlerinin hepsi aynı harfle başlayıp aynı harfle biter.
  • Ortalama bir erkek, hayatının 3350 saatini tıraş olmak için harcar. 
  • Geçen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır. 
  • Sallanan sandalyede hiç durmadan sallanma rekoru 440 saattir. 
  • Köpeklerin ter bezleri ayaklarındadır.
  • Yataktan düşerek ölme olasılığı iki milyonda birdir.
  • Marilyn Monroe'nun altı ayak parmağı vardı. 
  • Albert Einstein dokuz yaşına kadar düzgün konuşamamıştı. 
  • Kalınlığı ve büyüklüğü ne olursa olsun hiçbir kağıt parçası 7 kereden fazla katlanamaz 
  • Kirpiler suda batmaz.
  • Eğer Barbie gerçekten yasasaydı vücut ölçüleri 97-72 82 cm olacaktı.
  • Çocuklar baharda daha fazla buyuyor.
  • Ödemeli telefon konuşmalarının çoğu babalar gününde ediliyor.
  • Uyurken, televizyon seyrederken yaktığımızdan daha fazla kalori harcıyoruz.
  • Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır
  • Hapşırdığınız zaman, kalbiniz de dahil olmak üzere bütün vücut fonksiyonlarınız bir an için durur.
  • Amerikan havayolları, uçuşlarda yolculara sunduğu kahvaltılarda her tepsiden bir zeytini kaldırarak 1987 yılında 40 bin dolar kar etmiştir.
  • Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez.
  • Sadece insanlar ve yunuslar zevk için cinsel ilişkide bulunurlar.
  • Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
  • Külot giymediği için Donald Duck'ın çizgi filmlerinin Finlandiya'da oynatılması yasaktır.
  • Sağ elini kullanan insanlar sol elini kullananlara göre ortalama dokuz yıl daha fazla yasıyorlar.
  • Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır.
  • Yetişkin bir insan günde ortalama olarak 23 bin kez nefes alır.
  • Kaşları yukarı kaldırmak için 30 kası harekete geçirmek gerekiyor.
  • Bir insan nefesini tutarak intihar edemez. En kötü ihtimalle bilincini yitirir ve ciğerleri otomatik olarak nefes almaya başlar.
  • At yarışlarında favori gösterilen atların sadece %30'u yarışı kazanıyormuş.
  • Bir atın cinsiyetini dişlerini sayarak öğrenebilirsiniz. Erkek atların 40, dişi atların ise 36 dişi vardır. (çok daha kolay bir yöntem var da, neyse söylemiyim :D) 


"

Telefon Oyunu -

aşağıda ki mevzuları adım adım yaptığınızda şaşıracağınız birşey oluyor ..üşenmedim hesap makinemi aldım ..olayı bitirdim..şaşırdım sonunda ..şimdiden söyleyeyim




ADRIANA LIMA -ANADOLU'DA KADINLAR NEDEN ARKADA YÜRÜRLER ?

ADRIANA  LIMA YI EKLEDİĞİN DE OKUNUYOR ..mecburen öyle  kısa bi satır yazalım bakalım. güzel ,fani ,sen ben gibi çişli,kanlı ,yağlı ,kusmalı sçmalı ,yemeli normal bir hatun ama güzel ötesi maaşallah ..evli filan ..marko jaric diye insan üstü bir erkekle evli ..adam yıkılıyo öyle söylym size...Adriana ya  diğer erkekler öyle mal gibi bakıp iç geçirir,ağızlarından salyalar saçarak ....horoz gibi sesi vardır..konuşmasa süper olur yani..

marko jaric-adriana jaric lima


ANADOLU'DA KADINLAR NEDEN ARKADA YÜRÜRLER ?


 “Ah Cehalet! Sen nasıl bir belasın ki, böylesi bir zarafeti şiddete dönüştürüyorsun”


Anadolu'da Kadınlar Neden Erkeklerin Arkasından Yürür?

Hazırlayanların eline, emeğine sağlık. Lütfen okuyun
Olayın sebeplerini daha iyi anlatabilmek için, önce yüz yıllık tarihimizi hatırlatmam gerekiyor.
Savaşlar dönemi!
1911 yılında başlayan Balkan savaşlarıyla beraber, Anadolu insanı hep savaşlara koşmak zorunda kaldı. On yıl civarında süren bu savaşlar yüzünden Anadolu köylerinde neredeyse erkek kalmadı. Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi yüz binlerce erkeğin, gidip bir daha dönemediği bu süreç bitince, Anadolu’da dul kadınlar ve yetim çocuklar kaldı. 10-11 yaşındaki erkeklerin, 17-18 yaşındaki kızlarla evlendirilmek zorunda kaldığı dönemlerden bahsediyorum.
Herhangi bir sebepten dolayı savaşa gidemeyen veya savaş sonrası savaş gazisi olarak köyüne dönebilen az sayıda erkek dışında, köy – kasaba halkının çok büyük bir kısmı, dul kadın veya yetim çocuklardan oluşuyordu.
Böylesi bir zarafet!
   İşte böylesi bir ortamda yaşayan babalar, evlatları yanlarına gelince, diğer yetim çocukların içi acımasın diye, kendi evlatlarını yanlarında uzaklaştırırmış. Baba hasretiyle yanan yetim çocuklar, babalarını hatırlayıp üzülmesinler diye, başkalarının yanında kendi evlatlarını sevmeye utanırmış babalar. Böylesi ince, böylesi zarif bir düşünceyle, babalar evlatlarına mesafe koymuş.

   Hanımlarıyla sokakta gezmek zorunda kaldıklarında, “kocasını kaybetmiş dul kadınlar bizi yan yana – elele görürseler yaraları deşilir” düşüncesiyle, yan yana yürümemeye çalışırmışlar. Anadolu’da erkeklerin hanımlarını birkaç adım geriden yürütme gelenekleri, böylesine bir zarif düşünceyle oluşmuş.
   Cehaletin, nasıl korkunç bir bataklık olduğunu, yeninde görmemi sağladı bu olay. Başka yetim çocukların içi acımasın diye ortaya konan tavır, cehalet yüzünden, öz evladını, yetim psikolojisi ile ilgisiz ve sevgisiz büyütme tavrına dönüştürülmüş.
   Dul kadınların, savaştan dönmeyen kocalarını hatırlayıp yaraları acımasın diye gösterilen nezaket, kendi hanımını dışlayan bir tavra dönüşmüş cehalet yüzünden.

Ah Cehalet! Sen nasıl bir belasın ki, böylesi bir zarafeti şiddete dönüştürüyorsun?

ONCE UPON A TIME ADAKALE WAS IN THE TUNA RIVER

When I was looking for Ottoman time fairy tails I found out about Adakale. The history of A little island fascinated me and I couldn't s...